24 Ocak 2010 Pazar

Türklerde Yılan Kültü

Yılan Kültü, birçok coğrafyada karşımıza çıkmaktadır.  Bu da bizi yılan kültünün tek bir kaynağı olduğuna , diğer coğrafyalara taşındığı sonucuna götürmektedir. Bu yazımda yine Kazım Mirşan ve Haluk Tarcan'ın çalışmalarına yer verdim.

Orta asya insanının inancına göre Güneş Tanrısı, yalkınlarını yeryüzüne yılan şeklinde gönderir. O yüzden yılan kutsaldır.

Takdis Merasiminde anlatıldığı gibi, BOĞA sıfatını alan yılan'la, UYULAN arasında bir ilişki vardır.




GÖK’ten yere inmiş olan KÜN ve eşi AY, BUĞ’u yılan ile takdis ederler. Çünkü yılan, BU-OĞ-A ( BOĞA ) sıfatını taşımaktadır. BU ( BUĞ - han, kral, yüce kişi ) , OĞ ( güneş, kutsal, şeref ), A ( artikel )… hepsini birlikte tercüme edersek yüce güneş olur ki, YÜCE TANRI demektir. Tanrı’nın kudreti, GÖK’ten YER’e döne döne iner, bu da kıvrılan yılan kavramı ile verilmiştir. . Resmde halay çeker gibi elele tutuşmuş yedi kişi hareketleri ile yılanı sembolize ederler. Yılanın kuyruğu ile BUĞ’a değiyor olması da ayrı bir mânâ taşır.

Gök’ten yeryüzüne’ne inen yalkınlar; ışık, ısı, iyilik, rahmet, ve berekettir. Güneş’in ışınları da , ateşten çıkan dalgalar da yılan gibi kıvrılarak etrafa yayılır. Bu yüzden yılan, hem ateşin, hem ocağın, hem de ailenin koruyucusu sayılır.

İslam’da yılan, Âdem ile Havva’yı kandıran ve onların Cennet’ten kovulmasına sebeb olan varlıktır. Şeytan’ın sembolüdür. Başı ezilmesi gereken bir yaratıktır.

Bu anlayış Müslüman olan Türkler’i etkilemesine rağmen, Yılan Kültü çeşitli şekillerde Anadolu’da varlığını sürdürür. Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmiş olan Hacı Bektaş, TAŞ’a biner ve YILAN’ı kamçı olarak kullanır, TAŞ’ı yürütür. Burada TAŞ, BEDEN’dir, YILAN ise NEFS’tir.

Yani insan, nefsini iradesinin kontrolüne alırsa, bedeniini istediği gibi kullanabilir ve Allah’ın kendi ruhundan üfleyerek insana bahşettiği kudreti harekete geçirebilir!..

Anadolu’nun hâlâ pek çok yerinde her evin bir yılanı olduğuna inanılır. Yılan’ın mekânı evin ocağıdır. ( GÜNEŞ-ATEŞ ve YALKINLAR ilişkisi ) evin koruyucusu, uğuru, bereketi olan yılana dokunulmaz. Yürükler, yılanı kedi gibi okşarlar!… Eğer herhangi bir sebeple o yılan öldürülmüşse, derhal yakılması gerekir. Ateşin çıkardığı yalkınlar ile yılan tekrar göklere döner, ve oradan yağmur, rahmet, ısı, bereket olarak tekrar yere iner.

Yılan aynı zamanda intikamcıdır!.. Eşini, yavrularını korur, onlara zarar verenden intikamını alır. Bu yüzden herhangi bir şekilde bir yılan öldürülmüşse, eşi de öldürülmek üzere aranır!..

Anadoluda bu konuda pek çok hikâye olması bir yana, Fakir Baykurt’un meşhur romanı "Yılanların Öcü" de  yılan, öcünü alması yönünden haksızlığa uğramış aileye örnek gösterilir.

Ön-Türkler’de Boynuzlu Yılan, Tüylü Yılan, Kanalı Yılan, Beyaz Kraliçe Yılan ve meşhur Şahmeran gibi pek çok yılan türü vardır. Bunlardan Kanatlı Yılan, Kazan şehrinin arması idi. Sonra Ruslar alıp MOSKOVA arması yapmışlar, bir de “ büyük canavar YILAN’ı öldüren Saint George” masalı uydurmuşlardır!


Kazan Şehri Arması

Tüylü Yılan ve Boynuzlu Yılan, Ön-Türkler vasıtasıyla Bering Boğazı’ndan aşarak Amerika kıtasına ulaşmış, Aztekler’in meşhur QUATZALKOATL'ı ( Tüylü Yılan ) oluşturmuştur.



Quatzalkoatl

Avrupa’da en eski yılan figürlerinin bulunduğu yer, İtalyan Alpleri’ndeki ( Val Camonica ) Kamunlar Vadisi’dir. Aşağıdaki resimde yılan, savaşçının elinde " Güç veren mızrak " olarak çizilmiştir... Eli mızraklı savaşçı ile, henüz mızrağı Güneş’ten çekip alamamış ( almak üzere olan ) bir başka savaşçı görülmektedir... Zaten bu figürden hareketle mızrak sembolünün Güneş’ten gelen yalkın, yani yılan olduğu sonucuna varılmıştır.


Bir diğer figür de Pelasg Yılanı’dır. Pelasglar eski Yunanistan’a gelip yerleşen Türklerdir. Yılan sembolünü onlar oraya taşımışlardır. Pelasg dili kaybolmuştur, Pelasg yazısı çözülememiş sayılır. Sebebi yine Batılı bilimi adamlarının Ön - Türkçe ve Türkçeye araştırmalarında mihenk taşı olarak yer vermemeleridir.


Bu Pelasg yazıtı, Kazım Mirşan  tarafından Ön - Türkçe olarak tercüme edilmiştir, ve anlamı şudur:

Atalarımızın adı olarak kaim olan şahsın ( Atalarımızın adının yerini tutan, dolayısıyla onu temsil eden kişinin ) yakılarak, canı uçmak suretiyle ( Tanrısına ) erişmiş bulunuyor. Ve buna göre o At-Ata ruhu olarak sizin rabbani ulunuzdur. ( At-Ata ruhu olarak sizin tanrısal ulunuzdur ).
Görüldüğü gibi, Güneş Kültü ve Yılan Kültü aynı kavramın iki değişik yönü halindedirler.
 
Yılan kültü,Yunan mitolojisinde Medusa olarak karşımıza çıkmaktadır.
 
Ön - Mısır hiyeroliflerinde yer alan yılan figürü, Batılı bilim adamları ve onların takipçileri tarafından “bilinmeyen bir dile ait kartuş” sayılmış, ve bir türlü deşifre edilememiştir... Halbuki Kazım Mirşan, figürü Ön -Türkçe tamgalardan yararlanarak çözmüş ve tüm kitabeyi tamamen farklı olarak okumuştur. Yukardaki bir eski Mısır resmi, yılanın yazı olarak ne ifade ettiği de yine yukarıda verilmiştir. UW UB OZ tamgalarından oluşan bu bir tek figür,

-“Yeryüzünden şekil değiştirerek, ( maddi alemden manevi aleme geçerek ) Tanrı’ya ilahi bir tarzda ulaşmak”
demektir... Yani, herkes yapamaz!

M.Ö. 4000’lere ait olduğu söylenen, ancak taşıdığı figürler itibariyle daha eski ( M.Ö. 6000 ) olması icabeden Van Başet dağındaki yazıt, şu tamgaları taşır:

UW = mukaddes, UŞ =majeste, OK-OŞ = kuant konfigurasyonu, ESİTİS = Ruhlar Âlemi, UÇ = uçuş

KUANT, “değişmez değer”dir… Bir insanda aranan “ CAN’ın ( veya RUH’un ) TANRI’yla özdeşleşmesi için gerekli ‘vazgeçilmez’ değerler” kastedilir... ESİTİS ile, “ruhların eninde sonunda varacağı yer” kastedilir. İSLAMİYET’teki sembolü ARAFAT’tır... Ve yazı şu anlama gelir :

Kutsal majestelerinin gerekli değerlere sahip olan canının ( veya ruhunun ) ruhların toplandığı yere uçuşu

Yani, topluluğun değerli lideri ölmüş, ahiret âlemine göçmüştür!.... Yazı bunu haber verir.

0 yorum:

22 Ocak 2010 Cuma

Türklerde Güneş Kültü

Kazım Mirşan'ın araştırmaları sonucunda derlemiş olduğu yazıları, Ön-Türkler hakkında gizli kalmış bir çok bilgiyi açığa çıkarıyor. Güneş Kültü yazısında Buğ'a verilen Buğluk ünvanı  törenini, bu törende Ön-Türklerin kadına verdikleri önemi ve daha bir çok bilgiyi bulacaksınız.

ÖGÜL-UKUS insanı, tek ve yaratıcı kudreti ifade için güneş resmi çizmiştir. Bu hiç bir zaman onun güneş’e taptığı anlamına gelmez!.. Gökte ve yerde gördüğü en kudretli cismi, ve de tek olan bu cismi, Yaradan’ın sembolü olarak kullanmıştır. Çünkü Güneş hayat verir, toprağı canlandırır, bitkileri yeşertir. İnsanları ısıtır. Bazen de kurutur, öldürür. Sonsuz bir enerji kaynağıdır.


Gök’ten yeryüzüne inen yalkınlar; ışık, ısı, iyilik, rahmet, ve berekettir. Bu yalkınları Cumhuriyet Halk Partisi kurulduğu zamanki bayrağında da görüyoruz.



Günümüz Uygurlar'ı, dualarında "Ey Güneş’i ısıtan Tanrı!" derler… Yani "Güneş bizi ısıtıyor, ama biliyoruz ki, onu da bir ısıtan var. " Bu anlayış Güneş Kültü’nün günümüze yansımasıdır.



Proto-Türkler’de Güneş Kültü ile ilgili en eski belge yukarda gördüğünüz, Tamgalı Say’da bulunan kaya resmidir. Tamgalı Say, Kazakistan’da, Almaata’nın ( Almati ) 160 km. kuzeybatısında Balkaş Gölü’nün güneybatısında, Ayırıs ( bugünkü ÇU ) nehrine açılan vadilerden biridir.

Resmin tarihi, Sovyet Bilim Akademisi araştırmacıları tarafından M.Ö. 8000 olarak tesbit edilmiştir. (KAZAK Epigrafikası, G. MUSABAY, A. MAXMATOV, G. HAYDAROV, Almati, 1971)

Kaya resminin anlatmak istediği şudur:



 KÜN ( Güneş ) ve EKİ ( Eyki-ay, tamamlayıcısı ) gökten yere, BUĞ’u takdis için inmişlerdir. Resmin sağ alt tarafında (saçlı iki insan figürü halinde) bulunmaktadırlar. BUĞ’a (bey) BU’luk (han) ünvanı vereceklerdir. Böyle bir ünvana sahip olan kişi, halkına bir kul gibi hizmet etmek zorundadır.

Bu zorunluluk, 1) bir GÖREV, ve 2) bir YETKİ’dir, aynı zamanda 3) KUTSAL’dır! Bu yüzden ünvan, ancak TAKDİS-KUTSAMA töreni ile verilir.

Dikkat edilirse, iki tane GÜNEŞ ve AY var…. Bir çifti yukarda, GÖK’te, diğer çift YER’e inmiş, insanların arasında ve baş tarafta… KUR'AN'da "İKİ doğunun, İKİ batının ALLAH'ı" şeklinde bir ifade geçer ki, buradaki hem GÖK'te, hem YER'de GÜN-AY olmasını hatırlatır.

BUĞ’a YETKİ verilmesi KÜN’deki ÜÇ HASSA ile mümkün. Bu da GÖK’teki KÜN’ün başındaki BENEKLİ ÜÇ HALKA ile gösterilmiş. Ayrıca ÜÇ HAYVAN’la bağlantı kuruyor… Bunu da İKİ KOL, BİR BACAK ile yapıyor… gene ÜÇ!… “ÜÇ” kelimesi en yüksek yeri gösterdiği gibi, aynı zamanda 3 sayısını da belirtir.

GÖK’teki KÜN’ün ( Güneş ) yanındaki AYTEN-TENRİSİ ( Ay ) ise EKİ ( iki ) niteliği taşımaktadır. Bunu başının etrafındaki çizgili halka ve benekli halka ile görüyoruz. Ayrıca iki hayvan, her birinde bir kol, bir ayak, toplam iki kol, iki ayak var.

Bir durup düşünürseniz, kaya resminin üst kısmındaki iki figürden ( dualite ) birinde hep üç, diğerinde de hep iki olmasını tesadüfle izah etmek, mümkün değildir. Zamanımızdan 10.000 yıl önce bu kaya resmini çizen Orta Asya İnsanı bir şeyleri sembolik halde dile getirmiş, anlatmıştır.

Devam ediyoruz… Ay’ın sol elinde iki parmak, sağ elinde bir parmak, ki, BU’ya ( HAN - Hüküm Sahibi, ve TEK, BİR ) işarettir. Toplam gene üç eder. Keçi ( Dağ Keçisi ) ve köpek ona ait hayvanlardır. Dağ Keçisi, yükseklere tırmanır, Tanrı’ya haber götürür. Köpek ise muhafızdır.

Kün Tanrısı’nın hayvanları ise inek ve Yolbars’tır ( Kaplan ). Yaratıcılığının sembolü “doğum vaziyetindeki ile keçi”dir, keçinin arkasındaki Dört Çizgi bunu gösterir. Bu sayı TOĞ-UR, TÖR-ET, TÖRT aşamalarından geçerek bugünkü haline ulaşmıştır. TOĞ-UR(AN) KADIN, TÖR-ET(ER), yani TÖR denilen, evin en mutena köşesine oturur.

Burada Kün Tanrısı, Ay Tanrısı denince sanki Tek Tanrı kavramından ayrıldığımız düşünülebilir. Ancak meseleye Allah’ın CELÂL ve CEMÂL sıfatları gibi bakmak gerekir. Yani ortada ikinci bir tanrı yoktur, “tanrı” denilse bile!.. tek TANRI’nın yansımasıdır. Zaten AY da GÜNEŞ’ten aldığı ışığı yansıtır, GÜNEŞ’in yüzünü (CEMÂL) gösteren aynasıdır.

Uygulanan EZ ED A EM, yani takdis merasimidir. EZ-takdis, ED-etme, yaratma, EM-duruş demektir. Hepsini birleştirince takdis etme merasimi tamlaması elde edilir. Bunu ayrıca sağ alttaki KÜN ve AY figürlerinin yedi yalkından oluşan saçlarından, eli belinde duruştan anlıyoruz. Bu EM pozisyonudur. Dünyada HAYAT’ın mümkün olduğunu, ve bunun GÖK’le ilişkisini gösterir.

Türkçe' de ALT kelimesi “temsilci” demektir. 6 çizgi veya 6 noktayla ifade edilir. EKİ (AY) bu töreni Tanrı adına yönettiğinden, temsilci durumundadır.

Dikkat edilirse, AY’ın başında 6 Yalkın bulunduğu, KÜN’ün başındaki 7 Yalkından birinin AY’ın başına uzanarak 7.yi tamamladığı görülür. Bunun çok derin mânâları vardır.

Diğer ÜÇ figürün tek kollarını havaya kaldırmış olması, GÖK’ü işaret ettiklerini, KUDRET’i GÖK’ten aldıklarını, belki de ŞÜKÜR ettiklerini gösterir.

Bu merasimin gerçekleşmesi için BUĞ’un eşinin de merasimde bulunması gerekir. Yani eşli olmayan, evli olmayan olgunluğa ulaşmış sayılmaz. HATUN’suz BUĞ (BEY) HAN olamaz!.. Bu da PROTO-TÜRKLER’de kadına verilen önemi gösterir.

GÖK’ten yere inmiş olan KÜN ve eşi AY, BUĞ’u YILAN ile takdis ederler. Çünkü YILAN, BU-OĞ-A (BOĞA) sıfatını taşımaktadır. BU (BUĞ- han, kral, yüce kişi) , OĞ (güneş, kutsal, şeref) A (artikel)… hepsini birlikte tercüme edersek YÜCE GÜNEŞ olur ki, YÜCE TANRI demektir. TANRI’nın kudreti GÖK’ten YER’e döne döne iner, bu da kıvrılan YILAN kavramı ile verilmiştir. . Resimde HALAY çeker gibi elele tutuşmuş YEDİ KİŞİ hareketleri ile YILAN’ı sembolize ederler. YILAN’ın kuyruğu ile BUĞ’a değiyor olması da ayrı bir mânâ taşır.

Sibirya etimolojisini inceliyen bir heyet , orada duydukları BOĞA kelimesini BOA sandıklarından , bu tropikal yılanın SİBİRYA’ya olmıyacağını, bu kelimenin HİNDİSTAN’dan ve SANSKRİTÇE’den geldiğini düşünmüşlerdir. Heyet GÜNEŞ KÜLTÜ ve TÜRKLER’deki YILAN-BOĞA ilişkisini bilmediklerinden bu sonuca varmışlardır. (Le Chamanisme, Payot, Paris, 1961)

Demek ki TÜRKLER’in BEY’i, bu TEKDİS MERASİMİ ile YÜCE HAN olmuştur. HAN sembolü “1”dir. EZ EDİ (takdis edilmiş) olmanın sembolü “7”dir. BU EZ EDİ (YÜCE HAN) tahtına, veya postuna BU EKİ A (eşi HATUN) ile oturacak ve halkına hizmet edecektir.

Bir kaya resminde yer alan 10.000 yıllık törenden bugüne yansıyan o kadar çok şey vardır ki!.. Ama biz halı ve kilimlerde hergün karşımıza çıkan eli belinde figürünü, ve döne döne halay çekilen milli oyunlarımızı hatırlatmakla yetinelim. EM ( eli belinde ) bugün dahi motif olarak İM diye anılır.

Ama kaya resminin anlattıkları bitmedi… KÜN’ün başında 3 DAİRE … En dışardaki halkada 19 BENEK var!.. US-yüce kat, 3 DAİRE - yüce kat tarafından ( görev, yetki, ve kutsallık) dalga dalga yayılıyor.

Ondokuz kelimesi OT OĞ EZ ON kelimelerinin sıkışmasından oluşmuştur. OT-OĞUZ-ON, TOĞUZ ON, ON TOĞUZ, ONDOKUZ... ON( halkının ) OT-OĞ-EZ ( kutsal GÜNEŞ TANRISI )

İşte TANRI’yı sembolize eden GÜNEŞ’in etrafındaki kutsal halkalara konulan bu 19 BENEK bu figürü diğerlerinden kesin olarak ayırıyor.

İşin enteresan yanı, 10.000 yıl öncesine ait bu 19 SAYISI, M.S. 600’lerde karşımıza KUR’AN-I KERİM içinde 19 MUCİZESİ olarak çıkıyor!..

İkinci halkada 17 BENEK var… EZ ED A ON kelimeleri birbirine kaynaşarak EZ-EDA-ON, CEDİ ON , ON CEDİ ( şimdiki KAZAK-KIRGIZ telâffuzu ), ve ONYEDİ… Yani EZ EDİ (takdis edilmiş, kutsal) ON(halkı için) …

En iç halkada 11 BENEK var… BU ER ON kelimeleri sıkışarak BİR ON, sonra da ONBİR olmuştur. BİR (HAN’ın özelliği, tek)… ON (halkına), yani ON halkına HAN (olmak üzere)…

İki ucu bitişmiş çizgi halindeki kafa dairesi EM’dir. UÇ-EM (takdis eden, takdis olunan)

Biz buradan iki mânâ çıkartıyoruz. Birincisi TAKDİS EDEN TANRI açısından. İkincisi ise TAKDİS OLUNAN BEY açısından…

Bu sembol bütün insanların yaratıcı TANRI açısından bakınca, “Ben, yüce güneş Tanrısı, kutsayarak yarattığım On halkının beyini takdis ederim, onu size hizmetle görevlendirir, üstün yetkiler veririm” anlamına gelir. TEK ve YÜCE TANRI’nın sembolü olan GÜNEŞ, insanların üzerinde ve onlara hâkimdir.

TANRI tarafından kutsanan BEY açısından ele alırsak, BEY ve HATUN’u halkın üzerindedir ve bu sembol “Ben Yüce Güneş Tanrısı tarafından kutsanmış On halkının takdis edilmiş, görevlendirilmiş Beyiyim.” anlamına gelir.

Ay Tanrısı figürüne gelince, onun başında Çizgili iki Daire, ve dışta 17 Benek vardır. Tümünü ele alırsak, US ( GÜNEŞ TANRISI ), EZ ED A ON ( 17 benek ), EK A ( iki daire ), EZ AD A ON ( çizgilerle ayrılmış 17 halka boşluğu), EK A (2., 2 parka, 2 hayvan) kelime ve sembollerini görürüz.

Bunu da gene iki ayrı şekilde açıklamak mümkündür. Birincisi, “Ben Yüce Tanrının On halkını takdis eden hayır sahibiyim,” yani “TANRI’nın RAHMAN (veya RAHİM) vasfıyım” anlamına gelir.

İkincisi, HATUN açısındandır. “Ben Yüce katın kutsandığı On Halkının Bey eşiyim, Beyin kudreti yanısıra hayır sahibi, merhamet sahibiyim” anlamına gelir.

Sonuç olarak, KAYA RESMİ’nde KÜN-EKİ’nin (GÜNEŞ ve AY) YÜCE TANRI adına ON HALKI’nın BEY’ini takdis ettiğini görüyoruz. Ancak TEK ve YÜCE TANRI’nın resmi yoktur bu konfigurasyonda. Onun KUDRET’inin, YARATICI vasfının, ve RAHMET’inin, yani CELÂL ve CEMÂL sıfatının sembolize edilmiş haliyle karşı karşıyayız.

Türkler Yüce Yaradan için bir yer tayin etmemişlerdir. O’na TANRI, demiş, YARADAN sıfatı dışındaki özelliklerini ESİS kelimesi ile ifade etmiştir. YER TANRI, GÖK TANRI, AY TENRİSİ, KÜN TENRİSİ gibi ifadeler hep bu TEK TANRI’nın belirli özelliklerini ifade için kullanılmıştır... Bunu, binlerce “tanrı”sı olan HİNDUİZM ve BUDİZM’de de görüyoruz.

HAN’ın yanında HATUN’u ifade eden BU EKİ A kelimeleri zamanla BEGİK, BİKE şekline dönüşmüş, KRALİÇE anlamına kullanılmış, SANSKRİTÇE’ye , oradan URDUCA ve başka dillere BEGÜM olarak geçmiştir.

Son olarak belirtelim, PROTO-TÜRKLER’in bir TANRI adı olarak kullandığı ESİS kelimesi, OT-OĞ’da (MISIR’da) karşımıza İSİS olarak çıkar!

0 yorum:

17 Ocak 2010 Pazar

Altı Köşeli Yıldız, Hexagram, Muhr-u Suleyman, Davut Yıldızı

ED tamgası Ön-Türkçe’de “ Var Etme, yaratma” anlamına gelir. KÜN-EKİ ( GÜN-AY, Güneş ve Ay ) sembolü içiçe, tersyüz iki üçgendir. Altı köşeli yıldız ( Hexagram ) olarak da bilinir.Bu şekli İdil-Oral ve Alplerde Kamunlar vadisinde, şu şekillerde görürüz.


EDİN-ER, EDİN-İR, DİNGİR, TENGİR, TENGRİ, TENRİ ve TANRI değişiminden geçmiştir. EDİN-ER, Sümercede TANRI demekti. Sonraki bin yıllarda DİNGİR de aynı anlamda kullanılmıştır.



EDİS kelimesi, M.Ö.3000’lerde Ege bölgemize ve Yunanistan’da varlık gösteren ve Ön-Türk olan Pelasglar’da Tanrı anlamına gelirdi. I O = ED IS ONG = Yaratma Başarısı = Yaratan demekti.

Ön-Türkçe’de UÇU-EKİ tanımlanır. “Gök İkilisi” anlamına gelir. M.Ö.3000 yıllarında Ortadoğu’ya indiği sanılmaktadır. Aslı bilinmediği fakat kutsal sayıldığı için İslamiyet’te Mühr-ü Süleyman, Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta Davud’un Yıldızı ( Star of David ) olarak bilinir. Selçuk ve Osmanlı sanatında, çiniler, tabaklar, sahan ve siniler üzerinde, tahta ve tavan süsleri arasında çok sık kullanılmıştır..

MÜHR-Ü SÜLEYMAN, Yüce ALLAH’ın CELÂL ve CEMÂL sıfatlarını sembolize eder. Bu yüzden Gök ikilisi, yani iki ilahi vasıf açıklaması son derece yerindedir. Kur’an’da anlatıldığına göre, Hz. Süleyman bu MÜHÜR’ü yüzüğünde taşırmış. O yüzüğe sahip olduğu sürece de kuşların, Karıncaların dilini anlar, cinlere hükmedermiş. Bir gün cinlerden biri bu yüzüğü çalmış, SÜLEYMAN da bu kudretini kaybetmiş.

Altı köşeli yıldız, bugün dünyada İsrail bayrağı ve Yahudi sembolü diye bilinmektedir. Yahudiler’in altı köşeli yıldız’ı kendilerine sembol ve bayrak yapmaları, Musevi Hazar Türkleri’nden dolayıdır. Bilindiği gibi Dünya Musevilerinin yarısından çoğunu Hazar Türkleri’nin soyundan gelenler oluşturmaktadır. (Bakınız: Arthur Kostler, 13. Kabile, Ansiclopedia Judaica) İsrail bayrağına mavi renkte işlenmesinin sebebi de, mavi rengin hemen hemen bütün Türk boylarında Tanrı’ya işaret etmesidir ( Gök rengi ).

İstanbul'daki yüzlerce yıllık tarihe sahip pek çok caminin tavan, duvar ve cam süslemelerinde de Mühr-ü Süleyman deseni bulunmaktadır. Mühr-ü Süleyman, metal, ahşap, mimari, dokuma gibi pek çok dalda nakış amaçlı kullanılmıştır. Taş, ağaç, cam, kağıt vb. satıhlarda merkezî motif niyetine kullanılmıştır. Osmanlılar'da ise başta hamam kubbe delikleri olmak üzere mezar taşları, cami tezyinatları, padişah gömlekleri, sancaklar, anıtlar ve kemer kilit taşlarıyla çini, seramik gibi mimariyi ilgilendiren hususlarda, mutfak eşyalarında, çeşmelerde, sebillerde, giyim eşyaları ve takılarda kullanılmıştır.

Aslında altı köşeli yıldız, Yahudiler'den ve İsrail Devleti’nden çok önce, bizde Anadolu’da kullanılmıştır. Anadolu Selçukluları, Artukoğulları ve İlhanlılar'ın eserlerinde bilhassa kubbelerin kilit taşlarında sık rastlanır.

Antalya ve çevresine yerleşen Teke Türkmenleri'nden dolayı bu bölgenin adı Teke Sancağı olarak isimlendirilmiş ve 14 Mayıs 1373'te Teke Beyi Mehmet Bey, Antalya burçlarına beyaz zemin üzerine kırmızı altı köşeli yıldız ve uçlarında Müslüman Türk'leri de betimleyen altı adet hilal ekleyerek ve bayrak ucunda kutsallığı ve göksel ışığı betimleyen çift şerit eklenmiş Hazar Bayrağı'nı asmıştır.


Teke Beyliğinin Sancağı
 

Candaroğullarının Bayrağı




Karamanoğullarının Bayrağı


 Üsküdar Gülnuş Emetullah Valide Sultan Camii giriş kapısındaki süleyman mührü

 

Barbaros Hayreddin Paşa’nın, Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nde bulunan sancağının en üstünde "Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih vardır. (Ya Muhammed) Mü'minlere müjde ver" (Saff Suresi 13.) ayet-i kerimesi bulunmaktadır.

Ortasında bulunan kılıç ise Zülfikar'dır. Zülfikar, Hz. Muhammed (S.A.V)'in damadı ve evliyaların pîri olan Hz. Ali'nin çatal şeklindeki meşhur kılıcının adıdır.

Hayreddin Paşa'nın sancağında, Zülfikar'ın yanındaki "beyaz el" ise "Pençe-i Âl-i Aba"yı yani Hazreti Muhammed (S.A.V.), kızı Hz. Fatma (r.a.), damadı Hz. Ali (r.a.) ile torunları Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.) olmak üzere 5 kişiyi temsil eder.

Sancağın dört köşesinde, 4 Büyük Halifenin ; Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin mübarek isimleri bulunmaktadır.

Sancağın alt ortasındaki iç içe iki üçgenden oluşan yıldız şeklindeki Hz. Süleyman (A.S.)'ın mührü ise geçmişte yaygın olarak kullanılan ve Mühr-ü Süleyman olarak bilinen Rahmani bir simgedir.



Afgan Halısı

Dünyanın çeşitli bölgelerindeki altı köşeli yıldız kullanımlarını görmek için: http://star-of-david.blogspot.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

Bu yazıyı oluştururken Kazım Mirşan 'ın yazılarından ve Haluk Tarcan' ın Ön-Türk Uygarlığı adlı kitabından yararlandım.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo