19 Aralık 2014 Cuma

Selahaddin Eyyubi'nin Etnik Kökeni



Adını, hânedanın kurucusu Selâhaddin Yûsuf b. Eyyûb’un babası Necmeddin Eyyüb b. Şâdi’den alan Eyyûbîler Zengiler’in bir devamıdır. Türk-Kürt-Arap karışımı olan Eyyübî ailesinin menşei karanlıktır. Güvenilir rivayete göre Eyyûbîler Hezbâniyye Kürtleri’nin Revvâdiyye aşiretindendir. Revvâdîler’in atası Revvâd b. Müsennâ el-Ezdî Yemen Arapları’ndan olup 141 (758) yılında Abbasî Halifesi Ebû Ca’fer el-Mansûr tarafından Basra’dan alınarak aşiretiyle birlikte Azerbaycan’a yerleştirilmişti. Bu bölgedeki Hezbâniyye Kürtleri ile karışıp Kürtleşen Revvâdîler, XI. yüzyılın ikinci yarısında Selçuklular’in hizmetine girerek zamanla Türk-Kürt-Arap karışımı haline gelmişlerdir. (Ramazan Şeşen. Eyyubiler)

Selahaddin Eyyubi Kürt müdür?
Selahaddin Eyyubi Türk müdür?
Selahaddin Eyyubi Arap mıdır?
Eyyubiler Türkmü?
Eyyubiler Kürtmi?

0 yorum:

17 Aralık 2014 Çarşamba

Türk Kimdir?



Kaşgarlı Mahmut, Divânu Lügati't-Türk kitabında Türk'ü nasıl tarif etmiştir. Ahmet Bican Ercilasun anlatıyor.

0 yorum:

16 Aralık 2014 Salı

Balkanlar'da Kayı Boyu ve Türk Boy Damgaları

Bulgar arkeologlar, 1961 yılında, Pliska'da gerçekleştirdikleri kazılarda bu yerleşimin kalıntılarına ulaşmışlar, yapıların duvarlarını ortaya çıkartmışlar,1500 yıl önce kullandıkları bir takım eşyaları bulmuşlar.
Bulgaristan'ın ilk başkenti Pliska'da yapılan kazılarda bulunan Türk / Oğuzlar Kayı boyu damgası
Bulgaristan'nın tarihteki ilk başkenti Pliska'da kazılar 1961'de başladı.

Pliska kazısının Türk tarihi için önemi, ortaya çıkartılan duvarlarda ve kimi eşyalar üzerinde, Orhun yazıtlarına benzer yazıların ve Oğuzların Kayı boyunun damgasının bulunmasıdır.

Pliska'da bulunan küçük yedi kollu bronz bir yıldız, ortaya çıkartılan kalıntıların en ilginç ve en düşündürücü olanıdır. Bu metal yıldızın tam ortasında yine Kayı boy damgası vardır ve her kolun üzerinde, diğer Oğuz boylarının damgalarına benzeyen başka damgalar bulunmaktadır.

Bulgaristan 1961 yılında Pliska kazılarında bulunan Kayı boy damgalarını 16 yıl boyunca kamuoyundan gizleyecek; bu buluntular ilk kez 1977'de Bulgar Arkeolog S. Vaklinov tarafından yayınlanacaktı. Bulgar bilginler, yayımlanan damgalar konusunda ikiye ayrılacak, E.Sachev bunların Çuvaş Türkçesi olduğunu ileri sürerken, Bulgar dilci V. Beshevliev, IYI biçimindeki Kayı boy damgasını "Tangra" olarak okuyup, bunun Hristiyanlığı benimsemeden önceki Bulgarlar'ın dilinde "Gök / Tanrı" anlamına gelen bir simge olduğunu, yedi kolda bulunan diğer damgaların da güneş, ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs ve Satürn'ü simgelediğini savlayacaktı. Bu görüş 1992'de P. Petrova tarafından yinelenecek; fakat P. Dobrev, S. Mihajlov, D. Ovcharov gibi bilim adamları ise damgaları Orhun Yazısı benzeri bir yazı olarak niteleyeceklerdi. Bulgar Bilimler Akademisi Matematik ve Bilişim Enstitüsü'nden Milosh Sidorov 1998'de Emil Kelevedzihev'le birlikte bronz rozetin bir horoskop olduğunu savunacaklar, 1999'da bu damgaların eski Türk yazıtlarına benzer olmakla birlikte, yıldızları simgelediği ve büyücülükte kullanıldığına ilişkin makaleler yayımlanacaktı.

Oysa, bu damgalar Bütün Dünya Dergisi'nın Şubat 2010 sayısında tıpkı basımını yayınladığım Yazıcıoğlu Ali'nin  1430'larda yazdığı Tevarih-i Al-i Selçuk adlı kitapta yer alan Oğuzların Kayı, Avşar, Yazır, Eymür, Salur, Büğdüz boylarının damgalarıydı. Bulgar bilginler, Pliska kazılarında bulunan damgaları Türk boy damgalarıyla karşılaştırmaktan kaçınmışlardı. Çünkü Hıristiyanlığı benimsedikten sonra süreç içerisinde dilleri de değişen Bulgarlar etnik kimliklerini Türk karşıtlığıyla pekiştirmişlerdi.
Tevarih-i Al-i Selçuk adlı kitapta yer alan Oğuzların Kayı, Avşar, Yazır, Eymür, Salur, Büğdüz boylarının damgaları
Tevarih-i Al-i Selçuk adlı kitapta yer alan Oğuzların Kayı, Avşar, Yazır, Eymür, Salur, Büğdüz boylarının damgaları
Şimdi bu damgaların Türk / Oğuz boy damgaları olduğu anlaşılır, Türk kökenler ortaya çıkarsa; Bulgar kimliğini oluşturmakta kullanılan Türk karşıtlığının dayanakları çökerdi. Hele bir de Bulgarlar'ın ilk başkenti antik Pliska'nın taşına toprağına kazınmış, Bulgaristan kazılarında yüzlercesi bulunan "IYI" biçimindeki damganın, Osmanlı hanedanının bağlandığı Kayı boyunun damgası olduğu gerçeği yayılacak olursa, Bulgarlar tarih yazımında "Osmanlı Düşmanlığı" yapmak güçleşirdi.

Bulgar tarihçiler, Pliska kazılarında bulunan yüzlerce "IYI" damgasına Türk / Oğuz Kayı boyu damgası dememek için, onu Bulgarlar'ın Hıristiyan olmadan önce inandıkları tanrı "Tangara" olarak okudular. Öyle ki, Kayı boyu damgası, Bulgar takı sanatçıları tarafından kolyelere, küpelere, bileziklere "Bulgar Antik Tanrısı Tangara'nın Simgesi" olarak işlendi. Diğer boy damgaları da Bulgar takılarında şu ya da bu yıldızın simgesi olarak gösteriliyor. 


Bulgar kazılarında bulunan Oğuz / Türk damgaları ve Kayı boy damgası, Atatürk'ün İkinci Balkan Konferansı son oturum konuşmasında yaptığı tarihsel saptamaları doğruluyor:

"İşte siz, saygıdeğer Balkan milletleri temsilcileri, geçmişin karışık duygu ve hesaplarının üstüne çıkarak derin kardeşlik temelleri kuracak ve geniş birlik ufukları açacaksınız. Gözardı edilmiş ve unutulmuş büyük gerçekleri ortaya koyacaksınız.

Saygıdeğer milletlerin delegeleri!

Balkan milletleri sosyal ve siyasal ne tavır gösterirlerse göstersinler, onların Orta-Asya’dan gelmiş aynı kandan, yakın soylardan ortak ataları olduğunu unutmamak gerekir.

Karadeniz’in kuzey ve güney yollarıyla, binlerce yıllar deniz dalgaları gibi birbiri ardınca gelip Balkanlar’da yerleşmiş olan insan kitleleri, başka başka adlar taşımış olmalarına rağmen gerçekte bir tek beşikten çıkan ve damarlarında aynı kan dolaşan kardeş kavimlerden başka bir şey değillerdir. (...) Artık insanlık kavramı, vicdanlarımızı temizlemeye ve duygularımızı yüceltmeye yardım edecek kadar yükselmiştir. Durumları ve onların gereklerini uygar insan düşüncesiyle ve yüksek vicdan aydınlığı ile görür ve düşünürsek şu sonuçlara varırız: 

İnsanları mutlu edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanca olmayan ve son derece acımaya değer bir sistemdir."

(Hakimiyet-i Milliye, 26.08.1931)

Ne dersiniz? Öyle değil mi?

Cengiz Özakıncı

0 yorum:

15 Aralık 2014 Pazartesi

Türklerde ve Macarlarda Ant İçme ve Kan Kardeşliği

İslamiyet’te ant içmenin önemi vurgulansa da kan içmek suretiyle oluşan kan kardeşliği ve ant içme pratiği Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayetten dolayı haram kılınmıştır,1 ancak, bu geleneğe hem Eski Türklerde hem yakın dönemde; mesela, Osmanlı dönemi klâsik Türk şiirinde "kan yalaşarak dost olma" ifadesiyle rastlamak mümkündür.2

And içerek kan kardeş olan iskitler
Türk kültür dairesinde bir and şekli olan ve genellikle şahsî münasebetlerin pekişmesi amacıyla yapılan, sembolik ve/veya gerçek şekliyle tarafların kanlarını içme, kanlarını birbirlerine karıştırma şeklinde tezahür eden gelenek Macarlarda da görülmekte; Macar kültüründe bir hükümdar tayin edildiğinde hükümdara bağlılığı bildirilmenin bir göstergesi olduğu anlaşılmaktadır. 

Türkler arasında and içmenin geçmişini Abdülkadir İnan Hun Türklerine kadar götürürken3 and içme ritüellerinde yer alan unsurları birkaç başlık altında toplamış bunların arasında kan, silah, hediyeleşme, herhangi bir nesneyi kertme, ayı kafası ve derisi ve tırnak yalamayı saymıştır.4 İlhami Durmuş ise bilhassa kan kardeşliğine bağlı andı Herodot başta olmak üzere diğer vakanüvislere dayandırarak İskitlere kadar taşımaktadır.5 Durmuş, bu tarihçilerin İskit toplumunda yer alan bazı isimler etrafında birbirleriyle olan dostluk ilişkileri sonucunda meydana getirdikleri ant içme pratiklerine ve ant içtikten sonra aralarında gelişen olaylara yer verdikten sonra kan üzerine ant içip kan kardeşi olan şahısların birbirleri için her türlü eziyet ve cefaya katlandıklarını; hatta ölüme de gittiklerini söylemiştir.

And içme fincanı (kasesi)
Buna göre kan ve can aynı şeydi; kanları birbirine karışan kimselerin hayat ve ölümleri de birbiriyle bağlanmış olur iken6 bu pratik şahitler önünde, kollarında bir damar yararak kanlarını bir fincan içine akıtmakta, bunu üst veya kımızla karıştırarak her birisi bu içkinin yarısını içerek olurdu.7 Dünya tarihinde olduğu gibi Türk tarihinde de birçok han, savaşçı ve toplumdaki diğer muteber şahıslar arasında da kan kardeşliğinin mevcudiyeti bilinmektedir. Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın babası Yesügey ve Togrıl ile Cengiz Han ve Camuha’nın kan kardeşliği ve andalığı8 bilinmektedir. Cahit Öztelli, Hüseyin Kazım Kadri’nin sözlüğünden yaptığı alıntıda ant içmek tabirinin eski Türklere ve Moğollara dayandığını ifade etmiştir: Eski Türklerde ve Moğollarda câri olan bir âdete göre, başka kabileden bir adamla kardeş olmak için, her ikisi kollarından birer damar açar ve akan kanı bir çanağa aldıktan ve bunu süt veya kımızla karıştırdıktan sonra şahitler huzurunda ve merasim-i mahsusa ile yarı yarıya içerlerdi. O zaman, bu iki adamdan her biri, diğerinin kabilesinde ötekinin bütün hukukuna malik olur ve “Toğkan” kardeşlerden farkı kalmazdı. Ant içmek tabirinin aslı da bu itiyattır.9 İskitler döneminde de benzer pratiklerin bulunduğunu belirten Öztelli, Herodot’un İskitlerden bahsederken sözleşecekleri zaman bıçakla kendilerini yaralayıp kanlarını şarap kadehine akıttıktan sonra bu kanlı şaraba silahlarını batırdıklarını ve dua edip sözleştiklerinden 
bahseder.10

Türk siyasî ve sosyal hayatında zengin örneklerini gördüğümüz and içme ve kan kardeşliği Macarlarda da görülmektedir. İlhami Durmuş, E. H. Minns’in Scythians and Greeks adlı eserine atfen kan kardeşliğinin bir Ural-Altay kavmi olan Macarlar ve Kumanlar arasında da yaygın olduğunun bilindiğini ifade etmiştir.11 Macarlar arasında ant içme ve kan kardeşliği hadisesine ismi bilinmeyen bir Macar devlet görevlisinden kalan, 1205 civarına tarihli ilk Macar yıllığı olan Latince Gesta Hungarorum adlı eserde rastlamaktayız. 

Macar beyleri Előd, Ond, Kond, Tas, Huba ve Töhötöm, Almos'a bağlılıklarını and içerek bildiriyorlar
Macar beyi Álmos’un han seçilmesi esnasında yaşananlar şöyle anlatılmıştır: Böylece bu yedi önder kişi özgür irade ve ortak rızalarıyla Ügyek (Üyük?) oğlu Álmos’u kendi han (dux) ve hükümdarları seçtiler (…) Bu yedi önde gelen kimse soyca asil, savaşta yiğit ve sadakatlerinde sıkı idiler. Sonra eşit irade ile Álmos’a dediler: Bugünden itibaren seni han ve hükümdar olarak seçtik ve talih seni nereye götürürse, oraya peşinden geleceğiz. Sonra bu yedi kişi bir kâseye kanlarını akıtarak putperest tarzında Han Álmos’a yemin ettiler. Ve putperest olmalarına rağmen, ölünceye kadar aralarında ettikleri bu yemini tuttular.12 Görüldüğü üzere Álmos’a sadakatlerini bildiren ve Macar alplık kurumunun seçkin temsilcisi olduğu anlaşılan bu yedi savaşçı öncelikle, ölene dek Álmos’a sâdık kalacaklarını söyledikten sonra Álmos ile kan kardeşliklerini tesis eden ritüeli gerçekleştirirler. 

Bu yedi alpın Álmos’a kan akıtarak gerçekleştirdikleri and ise aynı eserde şu şekilde sıralanmıştır: Yeminin ilk kısmı şöyleydi: Ömür oldukça onlar ve torunlarının daima Álmos han soyundan bir hanları olacak. Yeminin ikinci kısmı şöyleydi: Kendi çabalarıyla ne mal edinirlerse edinsinler, hiçbirinin payı inkâr edilmeyecek. Yeminin üçüncü kısmı şöyleydi: Kendi iradeleriyle Álmos’u efendileri olarak seçen bu önder kişiler, onlar ve oğulları asla hanın şurasından ve yönetme şerefinden mahrum kalmayacaklardır. Yeminin dördüncü kısmı şöyleydi: Onların soyundan biri hanın şahsına sadık kalmaz ve han ve akrabaları arasında ihtilafı körüklerse, Han Álmos’a edilen yeminde kan akıtıldığı gibi, suçlunun da kanı akıtılacaktır. Yeminin beşinci kısmı şöyleydi: Han Álmos’un veya diğer önder kimselerin soyundan birisi yeminin bir kısmını ihlal etmek isterse, ebedi lanete maruz kalsınlar.13


Álmos’a yapılan biat ve yemin tam anlamıyla bir sadakati içermesi bakımından önemlidir. Yemin, biat edip and içenler bakımından geçici değil, ölene dek tutulacak bir yemindir. Son olarak yemin, and içmenin önemli bir unsuru olan kargış ile son bularak yemini bozması muhtemel kişilerin üzerine Tanrı’nın gazabı sevk edilir. İ. Durmuş böylesi andı kargışa dayalı ant olarak adlandırır.14

Aynı eserin bir başka bölümünde bu kez Álmos’a Ruslar ve Kumanlar biat edip ona bağlılıklarını bildirmektedirler. Batıya göç yolunda Macarlar Kiev’e saldırınca, Rus ve Kuman orduları karşı koyarlar. Sonra Kumanlardan yedi bey elçi gönderip Álmos’a bağlılık bildirirler: “Álmos Han’ın ayaklarına kapandılar ve şöyle diyerek kendi istekleriyle ona tabi oldular: Bugünden itibaren neslimizin sonuna kadar seni beyimiz ve efendimiz seçiyoruz ve talih seni nereye götürürse peşinden geleceğiz. Álmos Han’a sözle söylediklerini putperest tarzı yemin içerek tasdik ettiler ve aynı şekilde Álmos Han ve önde gelen adamları da kendilerini yeminle bağladılar.” 15 Buradaki yemin şahsî olmaktan ziyade şahsın gıyabında devleti ve toplumu da bağlamaktadır. Bu tür and içmelerin örneklerine Hun devri andlarında da tesadüf edilirken16 emsali andlar uzlaşmaya dayalı antlar olarak isimlendirilir.17

Eserin bir diğer bölümünde ise and içmenin toponomiye olan yansımasını görmekteyiz. Bir Macar beyi olan Tühütüm’e bağlı birlikler Ulah ve Slavların önderi Gelou’yu takip edip öldürürler: “Sonra efendilerinin öldüğünü gören memleket ahalisi sağ ellerini uzatarak kendi istekleriyle Horca’nın babası Tühütüm’ü kendilerine efendi seçtiler ve Esculeu denen o yerde yeminle sözlerini perçinlediler ve o günden beri orası Esculeu adlanır, çünkü orada and içmişlerdir.” 18 Bugün bu yerin adı Esküllő’dür, Romanya sınırlarında yer alır ve Eskü Macarcada yemin anlamına gelir.19

Geçmişi İskitlere kadar götürülebilinen and içme uygulaması, kişiler arasında olabildiği gibi kişilerin nezdinde devletler ve bunlara tâbi toplumları da ilgilendiren önemli bir halk kültürü unsurudur. Ural-Altay kökenli halklarda yansımalarını günümüzde dahi gördüğümüz and içme, kan kardeşi olma motifine tarihî süreçte Macarlarda da rastlanmakta olup Macar hanlarının başa geçmesi, hanlara yakın çevresi tarafından biat edilmesi ve mağlubun galibe itaat etmesi örneklerinde görmek mümkündür. 

Almos ve diğer macar beyleri
* Bu makalenin ortaya çıkışındaki katkılarından dolayı Doç. Dr. Osman Karatay’a teşekkür ederim. 

Makale Sahibi: Dr. Erhan Aktaş, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Bornova, İzmir. 
hakdeskah2@gmail.com
1 Maide Sûresi 3. ayette Allah şöyle buyurur: Size şunlar haram kılındı: Ölü, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adına boğazlananlar, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, yırtıcı hayvanların yedikleri ancak hâlâ canlıyken yetişip kesebildikleriniz bunun dışındadır – dikili taşlar adına boğazlananlar, (bir de) fal oklarıyla kısmet aramanız (…).Elmalılı Hamdi Yazır; Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali (hzl. Fatih Araz), İst: Kur’an Dünyası Yay. (ty) s. 108.
2 Abdülkadir İnan, “Eski Türklerde ve Folklorda Ant”, Makaleler ve İncelemeler I. Cilt s. 326.
3 Abdülkadir İnan, agm., s. 317.
4 Abdülkadir İnan, agm., s. 327-330.
5 İlhami Durmuş; “Türk Kültür Çevresinde Ant”, Millî Folklor S. 84 s. 98; İlhami Durmuş, “İskit Kültürü”, 
Türkler Ansiklopedisi C. 4, s. 20 ve Abdülhaluk M. Çay – İlhami Durmuş, “İskitler”, Türkler Ansiklopedisi C. 1, 
s. 585.
6 Abdülkadir İnan, agm., s. 327.
7 İ. Durmuş, “Türk Kültür Çevresinde Ant”, s. 102. 
8 Timuçin ile Camuk(h)a’nın anda olmaları hususunda bkz. Ahmet Temir (çev.), Moğolların Gizli Tarihi, s. 52-
53, Mehmet Levent Kaya (çev.), Moğolların Gizli Tarihçesi, s. 59-60. ve J.P. Roux, Türklerin ve Moğolların 
Eski Dini (çev. Prof. Dr. Aykut Kazancıgil), s. 182-183.
9 Cahit Öztelli, “Türklerde And-Yemin”, Türk Folklor Araştırmaları, No: 120, s. 1939.
10 Cahit Öztelli, agm., s. 1938.
11 İ. Durmuş, İskitler, s. 113 ve A. Çay-İ. Durmuş, agm, s. 585.
12 Martin Rady (çev.), The Gesta Hungarorum of Anonymus, s. 689.
13 Martin Rady (çev.), age., s. 690.
14 İ. Durmuş, agm., s. 103 ve Johannes Pedersen, “Kasem”, İslam Ansiklopedisi C. 6 s. 374.
15 Johannes Pedersen, age., s. 693.
16 A. Çay – İ. Durmuş, agm., s. 585.
17 İ. Durmuş, agm., s. 104-105.
18 İ. Durmuş, age., s. 705.
19 Herodot’ta kelimeyle ilgili söz konusu ibare şöyle geçer: Yağ çıkardıkları ağaca fındık ağacı derler. Aşağı yukarı incir ağacı büyüklüğünde olur; bakla iriliğinde yemiş verir, çekirdekli yemiştir bu. Bu yemiş olgunlaşınca bez içinde ezip özünü süzerler, koyu ve siyah bir öz akar; bu akan sıvıya, “askhü” derler; zevkle içerler, sütle karıştırıp öyle de içerler; tortusu yapışkan bir macun kıvamında olur, bundan da çörekler yapıp saklarlar; zira bu ulusun sürüleri azdır, çünkü otlakları fakirdir. Her biri bir ağaç altında yatar; kış geldi mi ağacın çevresine, çadır gibi, beyaz yünden bir örtü gerilir; yazın örtüyü kaldırırlar. Herodotos; Herodot Tarihi, çev. Müntekim Ökmen, İst Remzi Kitabevi, İstanbul 1991, s. 199. 

Kaynaklar 
Çay, Abdülhaluk – Durmuş, İlhami, “İskitler”, Türkler Ansiklopedisi, C. 1, Yeni Türkiye 
Yayınları, Ankara 2006, s. 575-596.
Durmuş, İlhami, “Türk Kültür Çevresinde Ant”, Millî Folklor, S. 84.
Durmuş, İlhami, İskitler, Kaynak Yayınları, İstanbul 2007. 
Durmuş, İlhami, “Türklerde Kan Kardeşliği ve Antla İlgili Unsurlar”, Millî Folklor, S. 89 
2011, s. 100-108.
Durmuş, İlhami, “İskit Kültürü”, Türkler Ansiklopedisi, C. 4, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 
2002, s. 15-25.
Herodotos, Herodot Tarihi, çev. Müntekim Ökmen, Remzi Kitabevi, İstanbul 1991.
İnan, Abdülkadir, “Eski Türklerde ve Folklorda Ant”, Makaleler ve İncelemeler, I. Cilt, TTK 
Yayınları, Ankara 1998, s. 317-330.
Kaya, Mehmet Levent, (çev.), Moğolların Gizli Tarihçesi, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2011. 
Öztelli, Cahit, “Türklerde And-Yemin”, Türk Folklor Araştırmaları, No: 120, Temmuz 1959, 
Yıl 10, C. 5, s. 1938-1940.
Pedersen, Johannes, “Kasem”, İslam Ansiklopedisi, C. 6, MEB Yayınları, İstanbul 1977, s. 
374-378.
Rady, Martin (çev.), “The Gesta Hungarorum of Anonymus, The Anonymous Notary of King 
Béla: A Translation”, South and East European Review, 87-4, 2009, s. 681-727.
Roux, J. P., Türklerin ve Moğolların Eski Dini, çev. Aykut Kazancıgil, İşaret Yayınları, 
İstanbul 2009.
Temir, Ahmet (çev.), Moğolların Gizli Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1995.
Yazır, Elmalılı Hamdi, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, hzl. Fatih Araz, Kur’an Dünyası 
Yayınları, İstanbul (ty).

0 yorum:

Tagar Kültürü (M.Ö. 700 - M.Ö.100)


Orta Asya’nın eski toplumları özgün coğrafi konumlarından dolayı Avrasya bozkırlarındaki Saka tipi kültürlerin oluşumunda önemli yere sahiptir. Bu bölge batıdan Büyük Kazak Bozkırı, kuzeyden geniş Tayga ormanları, doğudan Baykal gölü, güneyden ise Orta Asya çölleriyle çevrilidir. Bol su kaynaklarının, dağların ve çeşitli otların bulunduğu bozkırların bir arada bulunması eski zamanlardan beri insanların dikkatini çekmiştir. Zira, insanlar bu ortamda en verimli üretim şekillerini uygulayabilirlerdi. M.Ö. I. bin yılın başlarında son Bronz Döneminin Karasuk kültürünün yerini Tagar kültürü almıştır. Bu kültür Asya’nın merkezinde mevcut olmuş ve doğudan Sayan dağları, batıdan ise Altay dağlarıyla çevrelenmiş Minusinsk-Hakas havzasının bozkırlarını kapsamıştır. Bu nedenle de Tagar kültürü diğer kültürlerden daha az etkilenmiş ve bronz döneminde ortaya çıkmış yerli gelenekler üzerinde gelişmiştir. Bu bölge, bazı yerlerde kuru olan keskin kara iklimine sahiptir. Havzaların yüzeyi yaz güneşi sayesinde çok ısınamaz. Yıllık yağmur miktarı yılda 24-300 mm’yi geçmez. Doğal bozkır otlakları hayvancılığın temel yem kaynağını oluşturmaktadır. Çiftçilik için sulama gerekmektedir.

Bölgenin faunası çok zengindir. Bölgeye özgü Sibirya hayvanlarının dışında güney bölgelere Moğolistan’dan ve Kuzeybatı Çin’den hayvanlar gelmektedir. Dağlarda çeşitli kürk hayvanları, ayrıca Avrupa musu, karaca, ren geyiği, misk geyiği, yaban keçisi, yaban koyunu, ayı, yaban domuzu, kurt, yüksek dağlık bölgelerde ise kar leoparı da bulunmaktadır.

Orta Asya’nın bozkır havzalarının doğal ortamı yerleşik hayvancılık için de çok elverişliydi. Çiftçilik suvarma gerektiriyordu ve sık sık görülen donlar ekinlere zarar veriyordu. Onlarla ve yüzlerle kilometre mesafeye dikey yönde mevsimlik göçler (yazın dağ otlaklarına, kışın ise daha az karlı aşağı bölgelere) yapılıyordu. Bu, mevsimlik hayvancılık türü Orta Asya’nın günümüzdeki Türk halklarında (Altaylılar, Hakaslar, Tuvalılar) da görülmektedir. L. N. Potapov’a göre bu, eski zamanlardan beri yüzyıllar boyunca oluşa gelmiştir.1

İdeal üretim şeklinin, demograf ve hayvan dengesinin bozulması eski toplumlarda sosyal gerilim, sosyal patlama ve göçlere neden oldu.

Tagar Kültürünün Üzerine Çalışmalar

XVIII. asrın başlarında Çar I. Petro’nun fermanı doğrultusunda Sibirya’nın ve Orta Asya’nın geniş bozkırlarının benimsenmesine başlanıyor ve Sankt Petesburg’dan Bilimler Akademisinin ilk keşif heyetleri gönderiliyor. Onlar bölgede çok yönlü araştırmalar yapıyorlardı. D. G. Messerschmidt’in (1720-1727), G. P. Miller’in (1733-1744), daha sonra ise P. S. Pallas’ın (1770) başkanlığında bir kaç keşif heyeti gönderilmiştir. Bu heyetler Yenisey de ki Tagar höyüklerinin ilk bilimsel kazılarını gerçekleştirmiş, eşya koleksiyonları toplamış, çeşitli dönemlere ait en önemli abidelerin tasvirini vermiş ve toplanmış kaynakların bir kısmını yayımlamıştır.

Geçen yüzyıllar boyunca P. K. Frolov, N. M. Martyanov, D. A. Klements vd. gibi yerli aydınlar geniş çaplı araştırmalar yapılmışlar. Bu araştırmalar, yerli müzelerin arkeolojik koleksiyonlarının kazı ve tesadüfi bulgularla önemli ölçüde zenginleşmesinde büyük paya sahiptirler. Bu dönemde yazılar ve Yenisey ve Altay’ın kaya resimleri gibi abideler bulunmuştur. Bunların büyük bir bölümü Erken Göçebeler Dönemi’ne, yani M.Ö. I. bin yıla aittir. Ayrıca, Altay ve Minusinsk havzasının çeşitli bölgelerinde V. P. Radlov ve A. V. Adrianov tarafından düzenli kazılar yapılmıştır. A. V. Adrianov’un elde ettiği kaynakların bir bölümü araştırmacının kendisi tarafından yayınlanmış (1906, 1908, 1916, 1902-1924), bir bölümüne ise Sovyet arkeologlarının çalışmalarında atıfta bulunulmuştur.2 1920’li yıllardan itibaren Sibirya’nın ve Orta Asya’nın arkeolojik abidelerinin öğrenilmesi büyük arkeologlar S. A. Teplouhov, G. Merhard, S. İ. Rudenko, S. V. Kiselev ve M. P. Gryaznov’un adıyla bağlıdır. Bu dönemde S. A. Teplouhov ilk kez sadece arkeolojik bulguların analizine değil, arkeolojik abidelerin küçük bir bölgede araştırılması ve etnografi, antropoloji, dilbilimi, toponomi vs. verilerin eklenmesi suretiyle bu abidelerin kronolojik bölümleme standardının oluşturulması gibi hedeflere yönelik kazı araştırmalarının teşkili ve gerçekleştirilmesinde bilimsel yaklaşımı ortaya koymuştur. C. A. Teplouhov çok sayıda kazı sayesinde kabir yapılarının, gömme geleneklerinin ve kabir eşyalarının değişimini dikkate alarak Minusinsk havzası kültürlerinin periyodik cetvelini oluşturmuştur (1929). O, daha sonraları Tagar kültürü (Tagar adasındaki benzer höyük kazılarına göre) olarak adlandırılan Minusinsk höyük kültürünü Saka Dönemi’ne ait saymıştır. O, bu kültürü birbirini izleyen dört döneme ayırmıştır. S. V. Kiselev ise Tagar kültürünü üç aşamaya bölmüştür. Bu çalışmalar bulguların sistemleştirilmesi, Sibirya’nın ve Orta Asya’nın eski tarihinin ortaya çıkarılması için onların anlamlarının açıklanması açısından büyük önem taşımaktadır. Gerçi, aşamaların kesin tarihlerinin daha sonralar düzeltilmesi gerekmiştir. M. P. Gryaznov, bir dönemden diğerine geçiş sırasındaki sosyal-ekonomik değişimler konusuna çalışmalarında büyük yer ayırmıştır. O, Güney Sibirya’nın M. Ö. 11-1. binyılların sonlarına ait arkeolojik bulgularının esas kitlenin yarı göçebe ve göçebe hayvancılığa geçtiğini emin bir şekilde söylemeye imkan verdiğine ve bunun, kültürlerin arkeolojik görünümünde açık bir şekilde ifade edildiğine dikkati çekmiştir.3 M. P. Gryaznov bu dönem için yeni bir kavram- erken göçebeler dönemi kavramını önermiştir. Bu kavram, kronolojik çerçevesi M.Ö. I. binyılı, yani Kuzey Karadeniz boyundaki Saka dönemini kapsayan dönemin özünü açıklamaktadır.

Sibirya ve Orta Asya halkaları tarihinin öğrenilmesinde önemli aşamalardan birini S. V. Kiselev’in sentez niteliği taşıyan monografisi olmuştur (1951). O, bu çalışmasında eski toplum kültürlerinin oluşumu ve gelişiminin tüm konularına değinmiş ve o döneme kadar mevcut olan arkeolojik bulguların sentezini yapmıştır. Onun fikrince, Güney Sibirya’nın Saka kültürleri M.Ö. VII. yüzyıla doğru oluşmaya başlamıştır. Bunu dikkate alarak, S. V. Kiselev aşağıdaki sınıflandırmayı önermiştir:

I. Dönem- M.Ö. VII. yüzyıldan V. yüzyılın başlarına dek,

II. Dönem- M.Ö. V-III. yüzyıllar,

III.Dönem- M.Ö. II-I. yüzyıllar.

Tagar kültürünün günümüzdeki bazı araştırmacıları da benzer sonuçlara varmışlardır.4

Teplouhov-Gryaznov sınıflandırması daha fazla kabul görmüştür. M. P. Gryaznov 1950-60’lı yıllarda Leningrad Üniversitesindeki Sibirya arkeolojisi üzerine ders notlarında Tagar kültürüne ilişkin kendi sınıflandırmasını ortaya koymuştur. Bu sınıflandırma yalnız 1968 yılında kısaltılmış bir şekilde yayınlanmıştır. O, kabir yapılarının, gömme geleneklerinin, kabir eşyalarının değişimine dayanarak, Bronz Döneminin yerli Karasuk kültürüne ait olan Tagar kültürünü birbirini izleyen dört döneme ayırmıştır: I. Dönem- Bainovsk dönemi (M.Ö. VII. yy.), II. Dönem- Podgornovsk dönemi (M.Ö. VI-V. yy.), III. Dönem- Saragaşensk Dönemi (M.Ö. IV-III. yy.), IV. Dönem- Tesinsk dönemi (M.Ö. II-I. yy.). Petersburg’dan gelen Krasnoyarsk ve Orta Yenisey keşif heyetlerinin yoğun çalışmaları sonucu elde edilen yeni bulguların artmasıyla bu sınıflandırma daha da netleşmiştir (ilki M.Ö. VIII. yüzyıla ait edilen, birbirini izleyen yedi dönem belirtilmiştir).5 Ancak genelde M. P. Gryaznov’un dört dönemli sınıflandırması kullanılmakta ve yeni araştırılan abideler ilk önce bu sınıflandırmaya göre kıyaslanmaktadır.6 Erken Tagar kültürüne ilişkin özelliklerin detaylı incelenmesi, bazı aşamaların kronolojik çerçevesinin yeniden belirlenmesi ve Tagar kültürünün başlangıcının en azından M.Ö. IX- VIII. yüzyıllara ait sayılması için ön ayak oluşturmaktadır. Abidelerin bu kadar erken bir döneme ait sayılması çeşitli laboratuarlarda yapılmış çok sayıda radyo karbon testiyle de kanıtlanmıştır.7

Ayrıca, erken Tagar abidelerinde, batı bölgelerle organik bağları bulunan ve M.Ö. I. binyılın birinci yarısında Orta Yenisey’de Kazakistan-Orta Asya kültür yenilikleri dalgasını izlememizi sağlayan unsurlar gözlemlenmektedir.

Minusinsk havzası kültürlerinin tarihi gelişim sürecine ilişkin diğer bir görüş N. L. Çlenova tarafından ortaya atılmıştır (1967). O, Minusinsk havzasında eş zamanlı olarak Bronz Ddönemi’nin farklı kültürel oluşumlarına ait bir kaç kültürün ve kültür grubunun mevcut olabileceğini düşünmektedir (1972). Ancak bir kaç bölgede (Tepsey dağı eteklerindeki Çernov ve Karasuk nehrlerinin vadileri) yapılan farklı kültürlere ait arkeolojik abidelerin araştırılması aynı bir bölgede iki ve daha fazla kültürün bir arada bulunduğunu doğrulamamış, fakat tarihi kültürel dönemlerin sırasını ve Tagar kültürünün Karasuk kültürünün (Tagar kültürünün Karasuk-Kamennolojsk-Bainovsk aşaması) devamı olduğunu kesin bir şekilde ortaya koymuştur. Tagar kültürünün kuzey sınırlarında son dönemlerde de devamlı kazılar yapılmaktadır. Bu kazılar Açinsk seyrek ormanlığındaki kültür oluşumunun yerel özelliklerini kapsamlı bir biçimde ortaya koymaya olanak sağlamıştır.8

Kültür ve Gömme Geleneği

Tagar kültürü genelde Krasnoyarsk bölgesinin güneyinde ve Hakasya Cumhuriyetinde rastlanan Tagar mezarlıkları bulgularıyla temsil olunmuştur. Bunlar, mezarların etrafını çevreleyen yüksek dikili taşlar sayesinde bugün de yeterince açık şekilde göze çarpmaktadır. Daha eski mezarlıklar çok sayıda olup mezarın yapısına göre tek tiplidir. Daha sonraki döneme ait olanlarda ise daha az höyük ve değişik kabir abideleri bulunmaktadır. Tagar gömme geleneğinin karakteristik özelliği ölünün, dik (bazen yatay şekilde) şekilde toprağa dikilmiş taşlardan oluşan kare veya dik dörtgen şekilli duvarlarla çevrelenmiş alanda gömülmesidir. Duvarlar boyunca ve köşelerde yüksek dikili taşlar bulunmaktadır.

Erken Tagar dönemine (M.Ö. IX-X. yy.) ait bu duvarlar ölçülerine ve orantılarına göre Karasuk Dönemindekilere yakın olup yükseklikleri bir metreyi bulmaktadır. Çoğu zaman duvarlar birbirine yakın yapılmış, ayrıca payandalarla takviye edilmiştir. Duvarlarda sayısı sekize ulaşan dikili taşlara rastlanılmaktadır. Bazen bunlarda dikey taş levhalardan özel olarak yapılmış girişler de bulunmaktadır. Bu duvarlar içinde genelde sonuncusu daha sonra yapılmış bir veya iki mezar bulunmaktadır. Kabir yapılarının en yaygın türü bir, bazen ise iki adamın gömüldüğü taş kutulardır. Tagar gömme geleneğinin genel özelliği kabirlerin ölçülerinin giderek artması, kutuların yerini tedricen kalın ağaç örtüyle kaplanmış ağaçtan yapılmış odacıkların alması, defin olunanların sayısının artması, büyük kabirlerin ise aile gruplarının toplu şekilde gömüldüğü mahzenlere çevrilmesidir. Önceleri ölüler, sırt üzerine ve başları güneybatıya (bazen kuzeydoğuya) olmak kaydıyla gömüldüğü halde, daha toplu mahzenlerde ölüler sayılarına ve kabrin ölçülerine bağlı olarak değişik istikametlerde gömülüyorlardı. Erkeklerin baş tarafında, içinde sıvı yemek bulunan bir veya iki kap, ayak tarafında ise sığır, bazen ise koyun ve at eti parçaları konuluyordu. Onun yanına ayrıca, gövde boyunca uzun saplı balta, kemerin sağ ve sol yanlarında hançer ve bıçak, ayak tarafta ise içinde oklar bulunan okluk gibi silahlar da konuluyordu.9 Kadınların kemerinde ise bıçak veya içinde tuvalet eşyaları (ayna, tarak) olan çanta bulunmaktadır. Giysiler çok sayıda boncuklar, desenler ve asmalarla süslenmiştir. Ölünün giysisinin, baş giysisinin ve saçlarının süslendiği karmaşık boncuk takımlarına rastlanılmaktadır.

Erken Tagar Döneminin Podgornovsk aşamasında yüksekliği 4 metreyi, duvarlarının çevresi 30 metreyi bulan ve 10-13 dikil taşlarla çevrelenmiş Zadegan Höyüklerine rastlanmaktadır.10 Buradaki geniş odalarda zenginler gömülmüştür (Kara-Kurgan, Uzun-Oba, Tigey vd.).

Tedricen yöneticiler, kahin-savaşçı aristokrasisi ve diğer sosyal tabakalar oluşmaya başlıyor. Nomad toplumundaki bu gelişmeler karmaşık dini sistemleri, statülerin gömme gelenekleriyle pekiştirilmesini, belli mevki işaretlerini (altın göğüs levhası ve göğüs zırhı ortaya çıkmıştır), çeşitli sanat dallarını ve mitolojik gelenekleri gerektiriyordu.

Saka Dönemi’ne ait kaya üstü resimlerde “kurban verilen hayvanların geçişi”, “kutsal geyik”, “güneş atları”, “barış dönemi sahneleri”, “av sahneleri” (süvarilerin ve piyadelerin), “savaş sahneleri” (piyadelerle süvariler ve süvarilerin kendi arasındaki), “mitolojik-törensel içerikli” süjeler (sema atları, ahret dünyasına yol, savaşçıların yolcu edilmesi, bayram ayinleri) gibi çeşitli süjeler ve olaylar işlenmiştir. Hayvan üslubunun ve menşe itibariyle önceki dönemle bağlı süjelerin giderek yaygınlaştığı gözlemlenmektedir. Şöyle ki, günümüzde Erken Bronz Dönemi’ne ait Okunevsk sanatı ile Saka- Sibirya sanatı11 ve Karasuk ile Saka hayvan üslupları arasında ayrı ayrı süjelere ve ifa tarzı özelliklerine göre belli benzerlikleri ortaya çıkarmak mümkün olmuştur.12

Saka-Sibirya hayvan üslubunda yapılmış çeşitli süjelerin ve figürlerin Hindistan’a ve Çin’e kadar geniş bir arazide yaygın olduğu gözlemlenmektedir (Jettmar 1964, 1979; 1991). Bu, sadece göçebe kültürlerin hareketliliği ile değil, aynı zamanda bu dönemde yaşamış birçok Hint-İran halklarının hayat felsefesi sistemlerinin benzerliği ile açıklanabilir.

Orta Asya’nın bu döneme ait çok sayıdaki kaya üstü resimlerinde, ayrıca savaş sahneleri, toplumda bir kaç askeri zümrenin oluştuğunu gösteren askeri tören fragmanları da yer almaktadır. Bu resimlerde düzlem üzerindeki figürler farklı ölçülerde çizilmiştir. 13

Bir sonraki Sarageşan Döneminde gömme geleneklerinin ve kabir üstü yapıların değişimi görülmektedir. 200-300 metre kareye kadar alanı olan büyük ölçülü sekiz-yirmi taşlı duvarlarla çevrili alanda iki, üç ve daha çok kare şekilli toplu mezar bulunmaktadır. Özel giriş aracılığıyla aynı bir soydan 200’e kadar kişinin gömüldüğü kabirlerin yanı sıra daha zengin kişilerin münferit mezarları da bulunmaktadır. Çocuklar ya taş kutucuklarda ya da toplu mezarlarda kadınlarla birlikte gömülüyordu. Kabir eşyaları Podgornovsk Dönemindekilerin aynısıdır. Fakat, seramikler, iş araçları ve silahlarda bazı değişiklikler görülmektedir. Bronz mamullerin genel evrim meyli, ölçülerinin kullanılması imkansız olan minyatür biçimlere kadar küçülmesidir. Bu dönemde çok sayıda geyik şekilli bronz ve altın göğüs levhaları ortaya çıkmıştır. Bunlar ölülerin giysilerine dikiliyor ve muhtemelen bir tür madalya niteliği taşıyorlardı. Zira, bunlara daha çok erkek savaşçı mezarlarında rastlanmaktadır.

Bu dönemde Tagar toplumunda aristokrasi zümresi kesin bir şekilde ortaya çıkıyor. Bunu, Abakan’dan 60 km kuzeye doğru büyük “Çar” vadisindeki yüksekliği 20 metreyi bulan çok büyük höyükler de kanıtlamaktadır. S. V. Kiselyov tarafından kazısı yapılan “Büyük Salbık” höyüğünde 11 metre yükseklikte piramit şekilli toprak kümesi ve devasa taş levhalardan (ağırlığı 50 tonu bulan) yapılmış büyük duvarlar bulunmuştur. Duvarların her biri (uzunluğu 75 metreye kadar) tek parça levhalardan ve 4-6 metre yükseklikteki dikili taşlardan yapılmıştır. Doğu taraftaki giriş boyunca dikey taş levhalar yer almaktadır. Derinliği 1.8 metre olan 5×5 metre ebadında ki kare şekilli mezar tamamen yağmalanmış, sadece yedi kişinin kalıntıları altın folyo parçaları ve bir de bronz bıçak kalmıştır. Ancak yapının çok büyük olması ve onun inşasına sarf edilen emek (duvarların taş levhaları 20-70 km uzaklıktan getiriliyordu) Salbık’ta yüksek Çinli bir zatın, muhtemelen Tagar kültürüne ait olan kabile birliği reisinin gömüldüğünü kanıtlamaktadır.14 Tuva’da (Arjan) ve Kazakistan’da (Besşatır, Issık) da benzer zadegan kurganları araştırılmıştır.

Tagar kültüründen olan diğer kişiler genelde büyük ve dayanıklı kabirlerde gömülüyordu. Bu dönemde, muhtemelen daha sonralar mumyalama için önayak oluşturan, ölünün cenazesini gömülünceye kadar bir müddet saklanılması geleneği ortaya çıkmıştır. 15 Bazı abidelerde bu sürecin gelişim sırasını restore etmek mümkündür. Önceleri, gömme geleneğine ait mezarlarda kelleler ve belli bir süre mezar dışında saklanan, (çoğu zaman anatomik olmayan bir usulle) parçalara ayrılmış kemikler gömülüyordu (Tagar adası, Küçük İnya, Bazunuvo, Kopevo vd.). Daha sonra, örneğin VIII. Tepsey Mezarlığında, kemiklerin anatomik usulle gömülmesine gayret gösterilmiştir (Ancak bilgisizlik nedeniyle onlar karıştırılıyor ve farklı yerlere konuluyordu). Sonunda, cesedin tamamen çürümemesi için özel olarak omurgada açılmış delikler aracılığı ile onu ince çubuklarla bağlıyorlardı. Eller ve ayaklar da benzer çubuklarla bağlanıyordu (II. Medvedka, Mayak, III. Sabinka vd.). Vücut üzerindeki ameliyatları tamamlayan bir sonraki aşama ölen kişinin yüz hatlarını saklamak için başta yapılan karmaşık ameliyatlardır. Ameliyatların tam sırasının restorasyonuna yönelik özel araştırmalar bu ameliyatları detaylı bir şekilde izlememize olanak sağlıyor: 1-ölünün bedeninden yumuşak örtülerin ayrılması, 2- yüz benzerliğinin sağlanmasıyla kilden başın hazırlanması, 3- kemiklerin birbirine bağlanması ve mankenin “bedeninin” yapılması, 4- kilden yapılmış başın “bedene” birleştirilmesi ve mankenin hazırlanması, onun renklenmesi ve giydirilmesi. Vücut üzerindeki benzer karmaşık ameliyatlara bu dönemde Altay’da (Başadar, Pazrık),16 Tuva’da (III. Urbyun, Balgazin vd.) ve Doğu Kazakistan’da da rastlanılmaktadır.17

Daha sonraki dönemde, özellikle Taştık kültüründe mumyalar değil, otla doldurulmuş kuklalar gömülüyordu. Onlara çeşitli giysiler giydiriliyor, deri balon şeklindeki başlarına boyanmış alçıdan maskeler takılıyor, içine ise ölünün yakılmış kemikleri bulunan torba konuluyordu.18

Tagar Döneminin maddi kültür kaynakları çok değişiktir. Özellikle bronzdan yapılmış güzel aletler (on binlerle) yüksek düzeyde bronz imalinin ve Bronz Döneminden itibaren süregelen bu üretim alanındaki geleneklerin mevcutluğunu ispatlamaktadır.

Silahlar genelde üç kategoride toplanabilir: Hançerler, dövüş baltaları ve uçluklu oklar. Hançerler, saplarının alt ve üst kısımlarına göre değişik şekillerde olurdu: sapının alt kısmı haç şekilli olup üst kısmı giydirilmiş olan hançerler, sapının alt kısmı kelebek şekilli olup üst kısmı değişik biçimlerde olan (ayrı ayrı kısımlara ayrılmış silindir şekilli, halka şekilli, hayvan figürleri şeklinde) hançerler. Tagar kültürünün sonlarına doğru hançerlerde ki haç biçimi tedricen ortadan çıkmaya ve yerini yeniden düz biçimli demir hançerlere bırakmaya başladı. M.Ö. IV-III. yüzyıllarda hançerlerin şekilleri ebatları minyatür boyutlara dek küçülmüş, ancak resimleri değişmemiştir.

Tagar kültürü için dövüş baltaları da karakteristiktir. İlk dönemlerde bu baltaların, bir tarafı dairevi çekiç şekilli, diğer tarafı çok genli kazma şekilli veya uzun zıvana üzerinde yerleşen mantara benzer kazma şekilli türleri vardı. Zaman geçtikçe zıvana kısaltılmaya, kazma ise hayvan figürleri şeklinde (keçi, geyik) yapılmaya başladı. Dövüş baltalarının kesici kısmı ayrıca mantar şekilli, yahut vahşi kuş başı veya yaban domuzu figürleri şeklinde hazırlanıyordu. Bazen baltaların zıvanaları üzerinde çok nefis şekilde yapılmış hayvan tasvirleri bulunuyordu.19 Baltanın sapını takviye eden ve ucuna giydirilmiş uçluk çoğu zaman basit şekilde (koni şekilli, köşeli) oluyordu. Bazen ise hayvan figürlerine benzer veya kürek şekillerine de rastlanmaktadır.

Temrenler değişik biçimlerde yapılıyordu. Bunların sayısı diğer bölgelerdekine (Tuva, Kazakistan) oranla daha azdır. Söz konusu bölgelerde cesetlerin okluklarında bunların sayısı onlarla ve yüzlercedir. İlk dönemlerde uzun zıvana üzerinde iki levhalı ve çoğu zaman dikenli, daha sonraki türleri ise (M.Ö. VI-IV. yy.) üç köşeli, üç yelekli temrenler yapılıyordu. Bunların geniş bir sınıflandırılması yapılmıştır.20 Türlerin ayrılması yelek ve temrenin uçluğunun yapılmasına göredir.

İki-üç köşeli, bazen mermi şekilli, fakat genelde standart biçimde yapılan ve Neolot Döneminden bilinen kemikten hazırlanmış türlere rastlanmaktadır. Yayın kirişini çekerken parmağın zedelememesi öngörülen uçlukların yapılmasının en sert yayda bile kirecin sonuna kadar gerilmesine olanak sağlaması çok ilgi çekicidir. Oklukların kopçaları da standart biçimli olup, bazı durumlarda sarmal şekilli veya kuş gagası şeklinde yapılıyordu.

İş aletleri sok sayılı ve bir hayli değişiktir. Sadece bıçakların bir kaç bin türü vardır. Onların gerçek anlamda sınıflandırılması ise gelecekte yapılacak bir iştir. Bıçakların birçok biçimleri birinden diğerine geçerken onların ayrı ayrı kısımları çok cüzi değişikliğe uğradıkları için bu sınıflandırmanın yapılması zordur. Tüm Tagar bıçaklarında kesici ağız aynıdır. Farklılık ise sadece saplarında görülmektedir. Sapların; halkalardan oluşmuş, küçük ve büyük delikli, kavis şekilli, hayvan figürleriyle süslenmiş ve çeşitli oyma işleri yapılmış vs. türleri vardır. Bazen bıçağın güzel gözükmesi için onu kalaylıyor ve çok ince kesici aletle üzerine hendesi desenler çiziyorlardı.

Bizler dört köşeli olup baş kısımları değişik şekillerde yapılıyordu. Erken dönemlerde çiviye benzer, daha sonralar iki başlı olarak yapılıyordu. Uzun, düz dörtgen ve trapez şekilli tartı taşlarına da rastlanıyor. Ağaç imali için uzun levha şekilli ve ağaç sap giydirilmesi için zıvanaları olan testereler kullanıyorlardı.

Oraklar hafifçe eğik olup teknik açıdan gelişmemiştir. Bu da çiftçiliğin gelişmediğinin bir göstergesidir. Höyüklerde bulunmuş çok sayıda hayvan kemiği ve hayvanlara sahipleri tarafından takılan çeşitli nişanlardan görüldüğü gibi, hayvancılık burada yüksek seviyede olmuştur. Bu nişanlar genelde çerçevelerin değişik biçimlerine göre ayrılıyordu.

Bronz imalatında kullanılan iş araçları genelde taştan olduğu gibi kil ve bronzdan yapılmış iki katlı dökme kalıplardan oluşmaktadır.21 Dökmede kullanılan mandallar, borular, çemberler, ayrıca karmaşık sanatsal yapıya sahip bronz mamuller (gemler, sanat eserleri, kazanlar) gibi diğer gereçler kuşkusuz uzmanlaşmış ve çok gelişmiş bir üretim şeklinin mevcut olduğunu göstermektedir. Nitekim, Krasnoyarsk bölgesinin güneyinde bakır, kalay ve altın çıkarılan çok sayıda maden bulunmuştur.22

Çok sayıda bulunmuş at teçhizatı parçaları, tesadüfi bulgulara ait olmalarına rağmen çeşitli biçimlere sahip olmaları ve yüksek yapım kaliteleri Tagar toplumunda bu mamullerin büyük önem taşıdığını göstermektedir. Titiz araştırmalar sonucu gemlerin ve gemin uçlarına monte edilen parçaların gelişimini izlemek mümkün olmuştur. M.Ö. IX. yüzyıla doğru daha eski üç delikli boynuz şeklinde olan bu parçalar bronzdan yapılmaya başlanıldı. Bu dönemde gemler uçlardan eğik olup üzerinde ilave delik yapılıyordu. Söz konusu parçalar bu deliğe giydiriliyordu. Daha sonra M.Ö. VI-V. yüzyıllarda eğik gemlerin yerini uçlarına çift halkalı paçalar giydirilmiş tek halkalı gemler aldı.23 Ayrıca gemler, dizgin kayışlarının kesiştiği değişik parçalar, askılar, boyun tokası vs. tümüyle gelişiyordu. Çok sayıda at teçhizatı eşyalarının bulunması ve kaya üzerindeki tasvirler Tagar kültüründe atçılığın çok önemli yere sahip olduğunu emin bir şekilde söylemememize olanak sağlamaktadır.

Kaplar kilden, ağaçtan yapılır ve bronzdan yapılıyordu. Özellikle mezarlardan bulunmuş kil kaplar, üzerlerinde az miktarda paralel çizgileri, inci ve zikzaklı desenleri bulunan kavanoz şekilli standart biçime sahiptir. Tagar Dönemi’nin sonlarına doğru altlığı bulunan ve tencere şekilli kaplar yaygınlaşmış, ayrıca sürahiler ortaya çıkmıştır. Seramiklerin rengi yakılma derecesiyle orantılıdır. Gri- sarımsı renklere daha çok rastlanılmaktadır. Bu da mamullerin ocaklarda özel olarak oksijen verilmeden dengesiz bir biçimde pişirildiğini göstermektedir. Çok çabuk bozulduklarından ağaç kaplara ender rastlanılmaktadır. Sadece sobalarda çok sayıda ağaç ve keresteden yapılmış kömürleşmiş eşyalara rastlanılmaktadır. Bunlar, muhtemelen göçebeler arasında yaygın olarak kullanılmış ağaçtan yapılmış dairevi, oval ve kare şekilli tepsiler ve küçük masalar, tencere şekilli kaplar ve kepçelerdir.24

Minusinsk havzasında ayrıca, çok sayıda altlıklı bronz dökme kazanlar da bulunmuştur. Bunlar çok küçüklerden (5 litreye kadar) başlamış devasa (bir kaç yüz litre) boyutlara kadar ebatlardadır. Onların yan tarafında genelde halat şekilli desen bulunmaktadır. Kulpları değişik biçimlerde olup (halka şekilli, hal şekilli, ilmek şekilli, mantar şekilli çıkıntıları bulunanlar ve bulunmayanlar, hayvan figürlüler), bunların evrimine göre kazanların sınıflandırılmasını yapmak mümkündür.25 Daha eski kazanların kulpları halka şekilli, daha sonrakilerinki ise ilmek şekillidir. “Tarihin babası” Heredot kurban geleneği ile ilgili olarak bu kazanlardan bahsetmektedir. Bunlar göçebe ortamda muhtemelen çok fonksiyonlu olarak kullanılmışlar. Nitekim bunların bazılarına ayinlerin yapıldığı alanların civarında rastlanılmaktadır.

Tuvalet eşyaları ya deri torbalarda (küçük çantalarda), ya da tahta kutularda saklanıyordu. Çok sayıda kemikten yapılmış ve figürlü taraklara, çok ender de olsa ağaçtan yapılanlara rastlanılmaktadır (Dalniy höyüğü). İlginç eşyalardan biri pergel şekilli desenlerle süslenmiş ve bir uçunda hayvan figürü bulunan taraktır. Bir arada bir kolye oluşturan bronz ve bikonik boncuklar ile camdan ve akik taşından yapılmış boncuklar çok yaygındır. Ölülerin baş giysileri ve giyimleri yarı sferik bronz (bazen altın folyo ile kaplanmış) figürlerle, göğüsleri levha şekilli taçlar ve hayvan başı şeklinde asmalarla süslenmiştir.Böylece, Tagar kültürüne ve komşu Orta Asya göçebe kültürlerine ait bulgular henüz oluşumlarının ilk aşamalarında (M.Ö. IX-VIII. yy.) gelişmiş kabir yapılarının, karmaşık gömme geleneği sisteminin ve gelişmiş silah, at teçhizatı ve sanat türlerinin mevcut olduğunu göstermektedir. Bu Kuzey Karadeniz boyundaki benzer Saka tipi kültürlerden daha önceye tekabül etmektedir. Tagar kültürü bu dönemde olgun bir toplum örgütlenmesine sahip güçlü hayvancılık uygarlığını oluşturmuştur. Bu nedenle, Aristo ve Heredot’tan başlayarak çeşitli arkeolojik bulgulara dayanan araştırmacılar tarafından öne sürülen Avrupa erken Saka kültüründe Doğu Asya unsurlarının bulunmasına ilişkin tez giderek daha güncel konuma gelmektedir.26

Şunu da belirtmek gerekir ki, antropolojik tipe göre Tagarlar Avrupa ırkına mensupturlar ve Avrupa Sakalerına çok benzerdirler. Sadece Tagar Dönemi’nin sonlarına doğru Moğol ırkı karışımı artmaktadır.27

M.Ö. sonlarına doğru Tagar kültüründe ve toplumunda önemli değişiklikler olmuştur. Bunun birçok nedenleri vardır. Birincisi, bronz eşyalar yerini demir eşyalara bırakıyordu. İkincisi, gömütlerin yanı sıra büyük toprak mezarlıklar meydana çıkmış ve gömme geleneği kısmen değişmiştir. Bu, muhtemelen daha çok Moğol karışımı olan nüfusun göçüyle bağlıdır. Göçebe halkların (Hunlar, daha sonra Göktürkler vd.) Orta Asya’dan doğuya, Karadeniz ve Merkezi Avrupa’ya kadar Büyük Göçü dönemi başlamıştır.

Prof. Dr. Nikolai Bokovenko

Rusya Bilimler Akademisi Kültür Tarihi Enstitüsü

ASGE -Arheologiçeskiy sbornik Gosudarstvennogo Ermitaja. L.

VDİ -Vestnik drevney istorii. Moskva.

DMKA -Devlet Maddi Kültür Akademisi.

DTM -Devlet Tarih Müzesi, Moskova.

DE -Devlet Ermitajı.

AE -SSCB Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü.

İAK -Izvestiya Arheologiçeskoy komissii. Petrograd.

İİMK -Maddi Kültür Tarihi Enstitüsü, Sankt-Peterburg.

İLAİ -İzvestiya Laboratorii arheologiçeskih issledovaniy Kemerovskogo Gos. Universiteta.

KSİA -Kratkie soobşeniya Instituta arheologii AN SSSR. Moskva.

KSİİMK -Kratkie soobşeniya Instituta istorii materialnoy kulturi. Moskva.

AELŞ -SSCB Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsünün Leningrad Şubesi.

AEE -SSCB Bilimler Akademisi Antropoloji ve Etnografi Enstitüsü, Leningrad.

MİA -Materiali i issledovaniya po arheologii SSSR.

ME -Materiali po etnografii. Leningrad.

DETBAE -Dil, Edebiyet Tarih Bilimsel-Araştırma Enstitüsü.

RA -Rossiyskaya arheologiya. Moskva.

PİDO -Problemi istorii dokapitalistiçeskih obşestv. Leningrad.

PİMK -Problemi istorii materialnoy kulturi. Leningrad.

SA -Sovetskaya arheologiya. Moskva.

SAİ -Svod arheologiçeskih istoçnikov. Moskva.

SMAE -Sbornik Muzeya antropologll i etnografii. Moskva-Leningrad.

SE -Sovetskaya etnograflya. Moskva.

Konf. tebl. -Konferans tebliğleri.

TDVK- Tezisi dokladov Vsesoeznoy konferentsii.

TSARANİON- Trudi sektsii arheologii Rossiyskoy assotsiatsii nauçno-issledovatelskih institutov obşestvennlh nauk. Moskva.


1 Potapov L. P., 1984. Geografiçeskiy faktor v traditsionnoy kulture i bıte tyurkoyazeıçnıh narodov Sayano-Altayskogo regiona, Rol geografiçeskogo faktora v dokapitalistiçeskih obşestvah. L. S. 126-145, s. 132.

2 Gryaznov M. P., 1947. Pamyatniki mayemirskogo etapa epohi rannih koçevnikov na Altae, KSIYMK. Vıp. 18. S. 9-17; Kiselev S. V. 1951 Drevnyaya istoriya YUjnoy Sibiri, M. 643 s.

3 Gryaznov M. P., 1939. Rannie koçevnlkl Zapadnoy Sibiri i Kazahstana, Istorlya SSSR s drevneyşih vremen do obrazovaniya drevnerusskogo gosudarstva. Çast I-II. M. -L. S. 399-413.

4 Subbotin A. V. 2001. Dinamika razvitiya tagarskoy kulturı. Sankt-Peterburg. 32s.

5 Gryaznov M. P., 1979 Vvedenie, Kompleks arheologiçeskih pamyatnikov u gorı Tepsey na Enlsee. Novosibirsk. S. 89-146.

6 Vadetskaya E. B., 1986. Arheologiçeskie pamyatniki v stepyah Srednego eniseya. L. 179 s.; Bokovenko N. A., Krasnlenko S. V., 1988. Mogilnik Medvedka II, Pamyatniki arheologii v zone melioratsii Yujnoy Sibiri. L. S. 23-45.; Bokovenko N. A., Moşkova M. G., Mogilnikov V. A. 1992 Osnovnıe problemı v izuçenii pamyatnikov skotovodov Zapadnoy i Yujnoy Sibiri i Zabaykalya, Arheologiya SSSR. Stepnaya polosa Aziatskoy çasti SSSR v skifo-sarmatskoe vremya. M. S. 140­148.; Bokovenko N. A., Smirnov YU. A. 1998. Arheologiçeskie pamyatniki dolinı Belogo Iyusa na severe Hakasii. Sankt-Peterburg. 94s.; Alesksandrov S. V., Pauls e. D., Podolskiy M. L. 2001. Drevnosti Askizskogo rayona Hakasii. Sankt-Peterburg.

7 Sementsov, A. A., Zaitseva, G. I., Gorsdorf, J., Nagler, A., Parzlnger, G., Bokovenko, N. Chugunov, K. V., Lebedeva, L. M. 1998 Chro­nology of the burial finds from the Scythian monuments in Southern Siberia and Central Asla, Radiocarbon. V. 40. No. 2. PP. 713-720.

8 Martınov A. I., 1979. Lesostepnaya tagarskaya kultura, Novosibirsk. 208 s.

9 Çlenova N. L., 1990. Tagarskaya kultura, Arheologiya SSSR. Stepnaya polosa aziatskoy çasti SSSR v skifo-sarmatskoe vremya. M. S. 206-224.; Alesksandrov S. V., Pauls e. D., Podolskiy M. L., a.g.e., Şekil 43.

10 Gryaznov M. P., 1968. Tagarskaya kultura, Istoriya Sibiri. T. 1. L. S. 187-196.; Vadetskaya B., 1986. Arheologiçeskie pamyatniki v stepyah Srednego eniseya. L. 179 s.

11 Şer YA. A., 1980. Petroglifı Sredney i TSentralnoy Azii. M. 328 s.

12 Savinov D. G., 1976. K voprosu o hronologii i semantike izobrajeniy na plitah ograd tagarskih kurganov (po materialam u gorı Tu ran), Yujnaya Sibir v skifo-sarmatskuyu epohu. Kemerovo. S. 57-72.; Samaşev Z. S. 1992 Naskalnıe izobrajeniya Verhnego Priirtışya. Alma-Ata. 288s.; Sovetova O. S. 1995. Petroglifı gorı Tepsey, Drevnee iskusstvo Azii. Petroglifı. Kemerovo. S. 33-54.

13 Kiselev S. V. 1951 Drevnyaya istoriya Yujnoy Sibiri, M. 643 s.; Gryaznov M. P., 1968. Tagarskaya kultura, Istoriya Sibiri. T. 1. L. S. 187-196; Vadetskaya E. B., 1986. Arheologiçeskie pamyatniki v stepyah Srednego eniseya. L. 179 s.

14 Vadetskaya, a.g.e., s. 85.

15 Kuzmin N. YU., Varlamov O. B., 1988. Osobennosti pogrebalnogo obryada plemen Minusinskoy kotlovinına rubeje er: opıt rekonstruktsii, Metodiçeskie problemi arheologii Sibiri. Novosibirsk. S. 146-155.16 Polosmak N. V. 2001. Vsadniki Ukoka. Novosibirsk. 336s.

17 Samaşev Z. S., Faizov K. Ş., Bazarbaeva G. A. 2001. Arheologiçeskie pamyatniki i paleopoçvı Kazahskogo Altaya. Almatı. 108s.

18 Kızlasov L. R. 1969. Kto jil v Hakasii dve tısyaçi let nazad, Nauka i jizn. e2. S. 93-96; Vadetskaya E. B., 1999. Taştıkskaya epoha v drevney istorii Sibiri. Sankt-Peterburg. 439s.

19 Çlenova N. L., 1967. Proishojdenie i rannyaya istoriya plemen tagarskoy kulturı. M. 298s.

20 Çlenova, a.g.e.; Kulemzin A. M. 1976. Tagarskie bronzovıe nakoneçniki strel, Yujnaya Sibir v skifo-sarmatskuyu epohu. Kemerovo.

21 Grişin YU. S., 1960. Proizvodstvo v tagarskuyu epohu, MIA. e 90. S. 116-206.

22 Sunçugaşev YA. I., 1975. Drevneyşie rudniki i pamyatniki ranney metallurgii v Hakassko- Minusinskoy kotlovine. M. 173 s.

23 Çlenova N. L., 1972. Hronologiya pamyatnikov karasukskoy epohi, M. 248 s; Bokovenko

24 Kuroçkin G. N., 1988. Tagarskie kurganı v zone Novoselovskoy orositelnoy sistemı, Pamyatniki arheologii v zonah melioratsii Yujnoy Sibiri. L. S. 5-22 Şekil 14; Bokovenko N. A., Krasnienko S. V., 1988. Mogilnik Medvedka II, Pamyatniki arheologii v zone melioratsii Yujnoy Sibiri. L. S. 23-45, Şekil 10-11.

25 Bokovenko N. A., 1981. Bronzovıe kotlı epohi rannih koçevnikov v aziatskih stepyah, Problemı zapadno-sibirskoy arheologii. Epoha jeleza. Novosibirsk. S. 42-52.

26 lessen A. A., 1954. Nekotorıe pamyatniki UŞ-UP vv. do n. e. na Severnom Kavkaze, Voprosı skifo-sarmatskoy arheologii. M. S. 112-131; Jettmar K. 1964 L’art des Steppes. Paris.; Jettmar K. 1970 Cross-dating in Sentral Asia. The Chronology of the Karasuk and the scythian periods, Central Asiatic Journal. V. XIV, 4. Wiesbaden; Jettmar, K. 1979 Die zentralasiatishe Entstehung des Tierstils. BAVA, 1. S. 145-158; Terenojkin A. I., 1976. Kimmeriytsı, Kiev. 223 s.; Kossak G. 1987 Von der Anfangen des skytho-iranischen Tierstils. Skythika. München; Kloçko V. M., Murzin V. YU. 1987a O vzaimodeystvii mestnıh i privnesennıh elementov skifskoy kulturı, Skifı Severnogo Priçernomorya. Kiev. S. 12-19; Piotrovskiy B. B. 1989. Skifı i Urartu, Vestnik Drevney Istorii. Moskva. e4; Aleksandrov V. P., 1975. K paleoatropologii Gornogo Altaya v epohu rannego jeleza, Arheologiya Severnoy i TSentralnoy Azii. Novosibirsk. S. 175-178; Kuroçkin G. N., Subbotin A. V. 1993 Boevıe çekanı (klevtsı) s golovkoy hişnoy ptitsı mejdu boykom i vtulkoy v aziatskoy i evropeyskoy çastyah skifskogo mira (k probleme proishojdeniya i rasprostraneniya), Antiçnaya tsivilizatsiya i varvarskiy mir. Ç. 2. Novoçerkassk. S. 59-64; Chochorowski J. 1993 Ekspansja kimmeryjska na tereny Europy erodkowej. Krakow. 327 s;.

27 Kozintsev A. G. 1977. Antropologiçeskiy sostav i proishojdenie naseleniya tagarskoy kulturı. L. Adrianov A. V., 1906. Pisanitsa Boyarskaya, IRKSA. Vip. 6. S. 55-59.Alesksandrov S. V., Pauls E. D., Podolskiy M. L. 2001. Drevnosti Askizskogo rayona Hakasii. Sankt-Peterburg.

Aleksandrov V. P., 1974. Novie dannie o evropeoidnoy rase v Tsentralnoy Azii, Bronzoviy i jelezniy vek Sibiri. Novosibirsk. S. 370-390.

Bokovenko N. A., 1981. Bronzovie kotli epohi rannih ko?evnikov v aziatskih stepyah, Problemi zapadno-sibirskoy arheologii. Epoha jeleza. Novosibirsk. S. 42-52.

Bokovenko N. A., Krasnlenko S. V., 1988. Mogilnik Medvedka II, Pamyatniki arheologll v zone melioratsii Yujnoy Sibiri. L. S. 23-45.

Bokovenko N. A., Smirnov YU. A. 1998. Arheologiçeskie pamyatniki dolinı Belogo Iyusa na severe Hakasii. Sankt-Peterburg. 94s.

Bokovenko N. A., Moşkova M. G., Mogilnikov V. A. 1992 Osnovnıe problemı v izuçenii pamyatnlkov skotovodov Zapadnoy i Yujnoy Sibiri i Zabaykalya, Arheologlya SSSR. Stepnaya polosa Aziatskoy çasti SSSR v skifo-sarmatskoe vremya. M. S. 140-148. Vadetskaya E. B., 1986. Arheologiçeskie pamyatniki v stepyah Srednego eniseya. L. 179 s.

Vadetskaya E. B., 1999. Taştıkskaya epoha v drevney istorii Sibiri. Sankt-Peterburg. 439s.

Grişin YU. S., 1960. Proizvodstvo v tagarskuyu epohu, MIA. e 90. S. 116-206.

Gryaznov M. P., 1939. Rannie koçevniki Zapadnoy Sibiri i Kazahstana, Istoriya SSSR s drevneyşih vremen do obrazovaniya drevnerusskogo gosudarstva. Çast I-II. M. -L. S. 399-413.

Gryaznov M. P., 1947. Pamyatniki mayemirskogo etapa epohi rannih koçevnikov na Altae, KSIYMK. Vıp. 18. S. 9-17.

Gryaznov M. P., 1968. Tagarskaya kultura, Istoriya Sibiri. T. 1. L. S. 187-196.

Gryaznov M. P., 1979 Vvedenie, Kompleks arheologiçeskih pamyatnikov u gorı Tepsey na Enlsee. Novosibirsk. S. 89-146.

Iessen A. A., 1954. Nekotorıe pamyatniki UŞ-UP vv. do n. e. na Severnom Kavkaze, Voprosı sklfo-sarmatskoy arheologll. M. S. 112-131.

Kiselev S. V. 1951 Drevnyaya istoriya Yujnoy Sibiri, M. 643 s.

İ+Kloçko V. M., Murzin V. YU. 1987b Etapı prodvijeniya protoskifov v stepnıe rayonı Vostoçnoy evropı, Istoriçeskie çteniya pamyati M. P. Gryaznova. Omsk. S. 169-170.

Kozintsev A. G. 1977. Antropologiçeskiy sostav i proishojdenie naseleniya tagarskoy kulturı. L.

Kulemzin A. M. 1976. Tagarskie bronzovıe nakoneçniki strel, Yujnaya Sibir v sklfo-sarmatskuyu epohu. Kemerovo.

Kuroçkin G. N., 1988. Tagarskie kurganı v zone Novoselovskoy orositelnoy sistemı, Pamyatniki arheologll v zonah melioratsii Yujnoy Sibiri. L. S. 5-22.

Kuroçkin G. N., Subbotin A. V. 1993 Boevıe çekanı (klevtsı) s golovkoy hişnoy ptitsı mejdu boykom i vtulkoy v aziatskoy i evropeyskoy çastyah skifskogo mira (k probleme proishojdeniya i rasprostraneniya), Antiçnaya tsivilizatsiya i varvarskiy mir. Ç. 2. Novoçerkassk. S. 59-64.

Kızlasov L. R. 1969. Kto jil v Hakasii dve tısyaçi let nazad, Nauka i jizn. e2. S. 93-96.

Martınov A. I., 1979. Lesostepnaya tagarskaya kultura, Novosibirsk. 208 s.

Piotrovskiy B. B. 1989. Skifı i Urartu, Vestnlk Drevney Istorii. Moskva. e4.

Potapov L. P., 1984. Geografiçeskiy faktor v traditsionnoy kulture i bıte tyurkoyaeıçnıh narodov Sayano-Altayskogo regiona, Rol geografiçeskogo faktora v dokapitalistiçeskih obşestvah. L. S. 126­145.

Savlnov D. G., 1976. K voprosu o hronologll i semantlke izobrajeniy na plltah ograd tagarsklh kurganov (po materialam u gorı Tu ran), Yujnaya Sibir v sklfo-sarmatskuyu epohu. Kemerovo. S. 57­72.

Samaşev Z. S. 1992 Naskalnıe izobrajeniya Verhnego Priirtışya Alma-Ata. 288s.

Samaşev Z. S., Faizov K. Ş., Bazarbaeva G. A. 2001. Arheologiçeskie pamyatniki i paleopoçvı Kazahskogo Altaya. Almatı. 108s.

Sovetova O. S. 1995. Petroglifı gorı Tepsey, Drevnee iskusstvo Azii. Petroglifı. Kemerovo. S. 33-54.

Subbotin A. V. 2001. Dinamika razvitiya tagarskoy kulturı. Sankt-Peterburg. 32s.

Sunçugaşev YA. I., 1975. Drevneyşie rudniki i pamyatniki ranney metallurgii v Hakassko- Minusinskoy kotlovlne. M. 173 s.

Terenojkin A. I., 1976. Kimmeriytsı, Kiev. 223 s.

Çlenova N. L., 1967. Proishojdenie i rannyaya istoriya plemen tagarskoy kulturı. M. 298s.

Çlenova N. L., 1990. Tagarskaya kultura, Arheologiya SSSR. Stepnaya polosa aziatskoy çasti SSSR v skifo-sarmatskoe vremya. M. S. 206-224.

Çlenova N. L., 1972. Hronologiya pamyatnikov karasukskoy epohi, M. 248 s.

Şer YA. A., 1980. Petroglifı Sredney i TSentralnoy Azii. M. 328 s.

Bokovenko N. A. 1996 Aslan influence on European Scythia, Ancient civilizations from Scythia to Siberian. Vol. III, 1. Leiden. P. 97-122.

Bokovenko N. A. 1995 The Tagar Culture in the Minusinsk Basin, Nomads of the Eurasian Steppers in the Early Iron Age. Berkeley, CA. P. 296-314.

Chochorowski J. 1993 Ekspansja kimmeryjska na tereny Europy erodkowej. Krakow. 327 s.

Gryaznov M., 1969. South Siberia. Geneva. 152 p.

Jettmar K. 1964 L’art des Steppes. Paris.

Jettmar K. 1970 Cross-dating in Sentral Asia. The Chronology of the Karasuk and the scythian periods, Central Asiatic Journal. V. XIV, 4. Wiesbaden.

Jettmar K. 1979 Die zentralasiatishe Entstehung des Tierstils. BAVA, 1. S. 145-158.

Kossak G. 1987 Von der Anfangen des skytho-iranischen Tierstils. Skythika. München.

Sementsov, A. A., Zaitseva, G. I., Gorsdorf, J., Nagler, A., Parzinger, G., Bokovenko, N. A., Chugunov, K. V., Lebedeva, L. M. 1998 Chronology of the burial finds from the Scythian monuments in Southern Siberia and Central Asia//Radiocarbon. V. 40. No. 2. PP. 713-720.ASGE -Arheologiçeskiy sbornik Gosudarstvennogo Ermitaja. L.

0 yorum:

14 Aralık 2014 Pazar

İskitler ve Eski Türk Yaşam Tarzı



Video konuları içeriği (İlgili konu başlığına tıklayarak, videonun o konusuna atlayabilirsiniz.)

Altın elbiseli adam
Amazonlar
Kutsal Kılıç: Akinakez (Grekçe)
And İçmek
Kan Kardeş (Sırt sırta veren iki kişi figürü)
İskitl'erde Kurban
İskit'lerde Domuz
İskit'lerde İnanış
İskit'lerde Ölüm, Defin
İskit'lerde Kurgan
Dünyanın en eski halısı: Pazırık Halısı
İskit'lerde At'ın Önemi
İskit'lerde Mumya
Amazon'ların Türklüğü
Tomris
Türk'lerde Renk Algısı
Türk'lerde Okçuluk
İskit'lerde Dağlama
Amazon Kraliçesi Amasias, Ephesos,
Ötüken Yış, Orman mı? Töre (Anayasa) mi?
Türk'lerde Zaman ve Takvim
Türk'lerde KUT anlayışı, (Kutlama, Kut'lu olsun)
Töre'nin 4 kavramı; Adalet, eşitlik, faydalılık ve kişilik.
Türk'lerde Yaygın olarak kullanılan renkler: Kırmızı, Sarı, Yeşil

0 yorum:

İskit - Türk Bağlantısı

Yeni bilgiler ve bulgular tarihe ışık tutuyor... Milattan Önce 800'lü yıllarda Avrupa'da varlık gösteren İskitler'in Orta Asya kökenleri gün yüzüne çıkıyor. Bu yöndeki son araştırmalarda ortaya çıkan belgeler, İskitler'in Türklerle bağlarını güçlendiriyor.

0 yorum:

Blogger Template by Clairvo